20 Ocak 2010 Çarşamba

Haiti...


Haberlerde 7 şiddetinde bir deprem olduğunu ve onbinlerce insanın öldüğünü duyunca, "öldü yine garibanlar" dedi içimden bir ses... Depremler dünyanın her yerinde oluyor da... Fakir ve geri kalmış toplumlarda büyük ölümlerle sonuçlanıyor her nedense... Bu kez de öyle oldu... Haiti denen belki de dünyanın en fakir, en çilekeş toplumunu vurdu deprem... Aynen 1999 yılında bizi vurduğu gibi... Sonuç, büyük bir yıkım ve 200 bine yakın ölüm... En fakirinden, en garibanından, en sahipsizinden 200 bin ölü... Esasen sıradan bir hadise... Sonuç doğurucu bir olay değil yani... Zira, yaşarken de ölüydü bu insanlar... Aç, susuz, sefil ve beklentisiz... Ölümleri biraz öne alınmış oldu o kadar...

Peki, dünya ne yapıyor bu trajedi karşısında... Dünya dedim ya, belki de moda tabiriyle uluslararası toplum demeliydim... Ne yapacaklar... Kuru bir ah vah ve biraz battaniye, un, makarna vs. gönderildi, o kadar. Artık vicdanlar rahat, işlem tamam... Eğer zengin bir toplumda olsaydı bu deprem, bu kadar ölümcül bir tablo olmamasına rağmen bütün dünya seferber olurdu... Herkes gösteriş derdine düşerdi... Ne kadar yardımsever, ne kadar insancıl olduğunu gösterme uğruna... Ama felaket fakir bir ülkedeyse, herkes arazi... Ne de olsa yapılacak yardımın bir getirisi yok...

Aklıma geldi... Yıllar önceydi, bir bayram tatili dolayısıyla doğduğum köye gitmiştim... Konu komşu sohbet ederken, uzaktaki caminin minaresinden sela verilmeye başlandı... Küçük bir yerleşim yeri olduğu için herkes "kim öldü acaba" derdine düştü birden... Derken karşımda oturan ve çobanlık yaptığını öğrendiğim 35-40 yaşlarındaki şahıs "öldü yine bir gariban" dedi... Doğal olarak "nereden anladın gariban olduğunu" diye sordular... O da gayet kendinden emin bir şekilde, "selaya baksanıza" dedi ve gözlemini aktardı. Meğer o köyde hali vakti yerinde, köyün ileri gelenlerinden bir ölürse hoca uzun uzun ve yanık bir ses tonuyla sela veriyormuş... Sıradan biri ölürse, selanın süresi ve duygusu da o ölçüde zayıf kalıyormuş... Dinleyenler "valla doğru söylüyorsun" dediler... Duyduklarım beni çok etkilemişti... Dini bir merasim bile statüye göre şekilleniyor bu dünyada... belki de işin doğası gereği... Bilemiyorum... Ama aynen bu gün Haiti'de olduğu gibi... Dünya skalasındaki skoruna göre ilgi görüyorsun, yardım alıyorsun... En zor anında bile...

Esasen Haiti'deki depreme bu kadar duyarlılık göstermemin özel bir nedeni var bende... Daha önceleri Haiti ismini hayal meyal hatırlıyor gibiydim... Ama karşımdaki zenci (ismini hatırlamaya çalıştım ama nafile, unutmuş gitmişim) "Ben Haiti'liyim" deyince, "yaa öyle mi" dedim ama başka da bir şey söyleyemedim nedense... Hani ülkesine karşı ilgimi göstermek için bir şeyler söylemek istedim ama tık yok bende... Şöyle bir yokladım kendimi, beynim Haiti ile ilgili hiç bir veri üretmedi... Dünya coğrafyasındaki yeri, başkenti, nüfusu vs... Yok, yok... Hiç bir bilgi yok... Biraz mahçup oldum tabi... Ama zenci çocuk "bilmemen gayet normal" der gibi bir şeyler söyleyerek beni rahatlatmaya çalıştı... Ve ülkesini anlattı uzun uzun... İlk defa O'ndan dinledim Haiti'nin ne kadar fakir, ne kadar yoksul olduğunu... İşsiz güçsüz milyonlarca insanın kaçak yollardan Amerika'ya sızarak bir yaşam kurma rüyasıyla yaşadığını... Bu uğurda her yıl hatırı sayılır miktarda bir insanın okyanus sularında boğulup öldüğünü... Dinledikçe üzüldüm tabi... Zaten çocuk da çok ezik gözüküyordu... Çocukluğunda gelmiş amerikaya; İngilizcesi, Fransızcası sular seller gibi... Ama geldiği, kimliğini taşıdığı ülkenin yazgısı hiç peşini bırakmamış... Orada bıraktıklarının yaşantısı hep yüreğini sızlatmış belli ki... Bu olay 90'lı yılların sonunda eğitim için gittiğim Amerika'da yaşandı... Bu zenci çocukla iki dönem ders aldım, iyi arkadaş olduk... Ezikliği hiç azalmadı... Ben de fakir bir ülkeden geliyorum dediysem de, "bilirim Türkiye'yi, benzemez Haiti'ye" dedi... Belki de tenimin rengine göre tasnifliyordu beni... Bilmiyorum... Ama ben Haiti'yi bu çocukla tanıdım... Bu çocukla kanım kaynadı Haiti'ye... Belki de bu gün yine bu çocuk için üzülüyorum Haiti'ye... Hah, çocuğun ismini de hatırladım işte: Bryan... Gerçek ismi mi, yoksa Amerika'da kullandığı bir nick miydi bilmiyorum...

Bryan ile Haiti'ye aşina olduktan sonra hep düşünmüşümdür... Amerikanın güneyinde, Miami'ye sadece 60 mil uzaklıkta bir ülke nasıl bu kadar fakir olabilir... Amerika gibi bir ülke, onca zenginliğine rağmen ön bahçesindeki bu sefalete nasıl kayıtsız kalabilir... Bu nasıl bir ruh halidir... 60 mil ötende ortaçağ sefaleti yaşanırken, havyar lokmaları nasıl geçer boğazından... 250 milyonluk nüfusundan Haiti için birer dolar toplasan 250 milyon dolar eder... Bu meblağ bile 10 milyon nüfuslu Haiti'yi ihya etmeye yeter... Bu nasıl bir zenginliktir... Bu nasıl bir insanlıktır... Anlamakta zorlanıyorum... Gerçekten zorlanıyorum...

Acılarım, hüznüm Haiti için... Dualarım da... Geçmiş olsun Haiti...

2 yorum:

bilge dedi ki...

merhabalar.yazınızı duygulanarak okudum bu gün haberlerde bildirdiğine göre 5.5 şiddetinde yeni bir sarsıntı daha olmuş maalesef fakirin yüzü soğuktur hele de rengin farklıysa buz gibisindir.insanları renginden dininden doğduğu topraklardan dolayı küçümseyenlere yazıklar olsun diyorum . sevgiler

Deliler Teknesi dedi ki...

Sevgili bilge tekneme hoş geldin... Değerli yorumların için teşekkürlerimi sunuyorum...