tag:blogger.com,1999:blog-59768322358566878152024-03-05T08:11:47.890+03:00Deliler TeknesiDeliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.comBlogger134125tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-67594953627949623012011-07-13T14:28:00.000+03:002011-07-13T14:28:54.617+03:00Mutlak iktidarlar...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdxaGlPZ7elFObRdoGVCGdQ1CnfrQb7WULfxCJO8h2d57Fcgw54okqZVeWdNBhyphenhyphenLx_RPDRzRoaP-WIWF0W1ECJXWkonecZbSlWDJOy4o6OqfQ3mNs49IXb0B4qZgWT6k5Fal06ArpGqYg/s1600/Mutlak+iktidar.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdxaGlPZ7elFObRdoGVCGdQ1CnfrQb7WULfxCJO8h2d57Fcgw54okqZVeWdNBhyphenhyphenLx_RPDRzRoaP-WIWF0W1ECJXWkonecZbSlWDJOy4o6OqfQ3mNs49IXb0B4qZgWT6k5Fal06ArpGqYg/s200/Mutlak+iktidar.jpg" width="200" /></a></div>Ülkemiz uzun süreler koalisyonlarla idare edile gelmiştir... Yani bir kaç partiden oluşan hükümetler... Teorik olarak fena bir şey değil aslında... Çok renkli, çok kültürlü, değişik kesimleri kucaklayan hükümetler...<br />
<br />
Son on yılı saymazsak, 60'lı yılların başından bu yana neredeyse sürekli koalisyon hükümetleriyle yönetilmişiz... Bu kadar uzun bir sürede iyi bir koalisyon geleneği oluşturmuş olmamız gerekirdi... Ama olamamış maalesef... Koalisyon denince yönetemeyen, beceriksiz hükümetler anlaşılır olmuş... Birbirine şüphe duyan, güvensiz, samimiyetsiz koalisyon ortakları...<br />
<br />
Keşke böyle olmasaydı... Uzlaşmacı, saygın, çözüm odaklı bir koalisyon kültürü yaratabilseydik... Bizim gibi toplumsal mutabakatı zayıf ülkelerde, mutlak iktidarlar koalisyonlardan daha kötü sonuçlar doğurabiliyor maalesef... Evet tek parti iktidarları ile yönetim kolay oluyor... Karar alma ve uygulama süreçleri daha hızlı oluyor... Çabucak sonuca gidebiliyorsunuz... Bunun yansımaları iktisaden de görülebiliyor... Ekonomi canlanıyor, zenginlik artıyor, varlık fiyatları şişiyor... Bunlar işin pozitif tarafı...<br />
<br />
Ama işin negatif yanı hiç yabana atılacak türden değil... Toplumun bir kesimi hep kendini dışlanmış, kenara itilmiş hissediyor... İktidarı, kendi iktidarı gibi göremiyor... Öbürlerinin iktidarı algısı bilinç altına fazlasıyla işlemiş... Bu algı, balkon konuşmalarıyla falan değiştirilemiyor maalesef...<br />
<br />
Mutlak iktidarın sakıncalı yönleri muhalefet baskısı ile frenlenebilir diye düşünebilirsiniz... Ama ülkemizde bu da olamıyor... Konu mankenliğinden öteye gidemiyor ülkemizin muhalefeti... Zira muhalefet partileri kendilerinde bir iktidar potansiyeli göremiyor... İktidar umudu olmadan muhalefet de yapılamıyor anlayacağınız... Bu durum, mutlak iktidarı daha da mutlak hale getiriyor... Seçimlerden sonra yaşadıklarımız buna işaret ediyor... Daha da katılaşmış mutlak iktidar süreci... Dediğim dedik, kestiğim kestik... <br />
<br />
Çıkarmışsınız bir KHK yetkisi... Akşam alıp, sabah uyguluyorsunuz kararları... Ne bir istişare, ne bir müzakere... Bakanlıkları kafanıza göre bölüp birleştiriyorsunuz... Olmadı bir daha harmanlıyorsunuz... Mevcut kadroların hepsini havuza gönderiyorsunuz... Yöneticilerin hepsini araştırmacı-müşavir kadrosuna alıyorsunuz... Yasa emri olduğu için yargı yolu da kapalı... Yapılanların yanlışlığını dile getirecek bir muhalefet de yok... Onlar kendi yarattıkları suni krizlerin çözümüyle meşgul... Yemin krizi...<br />
<br />
İki gün önce bir KHK daha yayımlandı... Bu defa da Maliye Bakanlığı harmanlanmış... Denetim birimlerini tek çatı altında toplama adına önemli kurumları tırpanlamışlar... Hesap Uzmanları Kurulu yok artık... Hesap Uzmanlığı mesleği tarih oldu gayri... Horzumlara, hortumculara, vurgunculara, hayali ihracatçılara gün doğdu... Hepimizin gözü aydın!..<br />
<br />
Seçim meydanlarında Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında 'kim daha bilgili' atışması yaşanıyordu... Kılıçdaroğlu saftirik tabi... Ağzından kaçırıverdi... 'Ben Hesap Uzmanıyım, ciddi sınavlardan geçtim, dereceler yaptım' gibilerinden şeyler söyledi... Unutur mu Tayyip Bey bunu... Yazmış bir kenera... Sen misin Hesap Uzmanı olan... Hem de bu meziyetini Tayyip Bey'e karşı bir üstünlük olarak kullanan... 'Kapattım Hesap Uzmanlarını' dedi işte... Kimseciklerle tartışmadan, müzakere etmeden... Zaten Tayyip Bey'in belediye başkanlığı dönemindeki 'Akbil yolsuzluğu incelemesi'ni yapanlar da hesap uzmanıymış... Sicilleri kabarıkmış yani... Görsünler günlerini!..<br />
<br />
Evet, iktidarın giderek daha da mutlakiyet kazanan görüntüsünden ben ciddi şekilde endişe duymaya başladım... Bu gidişin sonu pek hayra alamet değil gibi... 'Ben yaptım oldu' şeklindeki anlayış her geçen gün daha da güçleniyor sanki... Her şeyi milli iradeye bağlayan, her şeyi milli iradeye mübah gören anlayış... Milli iradeye tamam, başım gözüm üstüne... Altında ezilmeyelim yeter ki...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-54974671488695713932011-07-05T15:27:00.000+03:002011-07-05T15:27:13.594+03:00Büyüyen Türkiye...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju2zuWO49GR7i7PPEIya3msYnEJdOwmvqVKzrUITvo701ibepT2J70TdKFjwLsXXD0B6-tUTKewIAat-3ZKX_PGOHl68-oADraVCrkTYgjaj77H50BECHPS1wAZb5AopHHx1H0fJpEBBg/s1600/Buyume.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="104" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEju2zuWO49GR7i7PPEIya3msYnEJdOwmvqVKzrUITvo701ibepT2J70TdKFjwLsXXD0B6-tUTKewIAat-3ZKX_PGOHl68-oADraVCrkTYgjaj77H50BECHPS1wAZb5AopHHx1H0fJpEBBg/s200/Buyume.jpg" width="200" /></a></div>Siyasetin tozu dumanı arasında kaynadı gitti sanki... Ülkemizin yüzde 11 büyümesinden bahsediyorum... Evet ilk çeyrekte yüzde 11 büyümüşüz... 100 lirası olanın serveti 111 lira olmuş yani... Dünya rekoruymuş bu... Büyüme denince ilk akla gelen ülkelerden Çin'i ve Hindistan'ı bile solamışız... Herkescikler bizi kıskanıyormuş... Helal olsun doğrusu...<br />
<br />
Cebimi yokladım, bana bulaşmamış... Ya da başkaları tarafından araklanmış... Belki de ben kaybetmişimdir... Kesin olan, bende olmadığı... Ben büyüyememişim yani... Başkaları büyürken büyüyememek... En acısı da bu zaten... Herkes zenginleşirken sap gibi kalakalmışım ortalıklarda...<br />
<br />
Verilere biraz yakından bakınca farklı bir büyüme olduğunu görüyoruz bunun... Tüketerek büyüme... Yani habire tüketmişiz, tükettikçe de büyümüşüz... Benim bildiğim tükettikçe küçülünür... Ama öyle olmamış bu defa... Tüketim büyüme getirmiş... İktisatçılar güzel de bir isim bulmuş buna: Tüketime Dayalı Büyüme...<br />
<br />
Tüketecek bir şeyler olduğuna göre, "birileri de üretmiştir işte" diyebilirsiniz... Doğru, doğru olmasına da... Üreten uzaklarda... Sınırlarımız dışında... Hans'lar, Corc'lar üretmiş, biz tüketmişiz... Yan gelip yatarak büyümüşüz yani... Elin oğlu çalışıp üretmiş, biz de basıp parayı satınalmışız... İthalata Dayalı Büyüme olmuş teknik adı da... Oh ne güzel... El çalışıyor, biz yiyoruz...<br />
<br />
Evet, şaka bir yana... Gerçekten bir tüketim çılgınlığı yaşanıyor toplumumuzda... On taksit, yirmi taksit diyerek habire alıyoruz bişeyler... Tatile gidiyoruz, 12 taksitte ödüyoruz... Buzdolabı alıyoruz, 24 taksitte ödüyoruz... Çarşıda pazarda yok yok... Hepsi ithal... Muz, Birezilya'dan... Prinç, Romanya'dan... Susam, Çin'den... Atlet-don, Dominik Cumhuriyeti'nden...<br />
<br />
Ülkemize döviz yağıyor biyerlerden... Kaynağı şimdilik belirsiz... Döviz yağdıkça paramız değerleniyor... Paramız değerlendikçe elin oğlunun ürettiği mallar ucuz geliyor bize... Biz de alıyoruz habire... Alan memnun, satan memnun... Tam bir saadet zinciri... Değmeyin keyfime...<br />
<br />
Peki nereye kadar sürer bu saadet zinciri?.. Sürebildiği son noktaya kadar sürer... Limondaki son damlaya kadar yani... Bir damla limonun bile heba olmasını istemez spekülatörler... Ama eninde sonunda patlar... Benim bildiğim tek gerçek bu... Ama on gün sonra, ama on yıl sonra... Bilemem...<br />
<br />
Peki patlayınca ne olur?.. Merak etmeyin bişey olmaz... En fazla tarih tekerrür etmiş olur... Dananın kuyruğu kopar yani... Bize ne ki bundan... Bu hengamede bizim de zincirimiz kopar belki... Kötü mü?..Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-25229526393333852552011-06-21T16:50:00.000+03:002011-06-21T16:50:21.349+03:00Uzunca bir aranın ardından...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY6zAwQQHmTeFxqg1vycZsaAziecdro05EFejdRvZqEfaqj8duF8HQG1_XSyc4VxFxyIX2ABspvxPxlb2_nS9PO2oWN9Hetyp_X3qQ2_QpiZu920dq02C3En6VZam5a8tm5H2uYHTDCrY/s1600/Se%25C3%25A7im.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="144" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY6zAwQQHmTeFxqg1vycZsaAziecdro05EFejdRvZqEfaqj8duF8HQG1_XSyc4VxFxyIX2ABspvxPxlb2_nS9PO2oWN9Hetyp_X3qQ2_QpiZu920dq02C3En6VZam5a8tm5H2uYHTDCrY/s200/Se%25C3%25A7im.jpg" width="200" /></a></div>Bir süredir yazamıyorum... Elim varmıyor her nedense... Önceleri yazdırtmıyorlardı, yasaktı girmek bloglara... Sonra da "ben yazmıyorum işte" dedim... Güya birikmiş işlerimi halldecektim... Ama olmadı... Yapılacaklar listesi aynen duruyor oracıkta... Onlar bana bakıyor, ben onlara... Değişen birşey yok anlayacağınız... Elde var sıfır oğlu sıfır... <br />
<br />
Geçen süre zarfında kayda değer tek olay seçimlerdi galiba... Onun da ne kadar kayda değer olup olmadığı tartışılır... Her şeyden önce sonucu belli bir seçimdi... Alabildiğine yavan ve ruhsuzdu... Seçim meydanları kalabalıktı ama heyecandan yoksundu... Seçmen beklentisizdi... Nedense oy kayması yaşanmadı... Seçime girerken saflar korunuyor gibiydi, öyle de oldu... Referandum süreci iktidar partisine yaradı... Toplum algısal olarak kutuplara ayrıştırıldı; bu kutuplaşmış yapıyla seçime gidilmiş oldu... Hükümetin geçmiş icraatları, muhalefetin vaatleri önemini kaybetti... Seçimde hangi kutbun iktidara geleceği oylanmış oldu...<br />
<br />
Bu yapı korunduğu sürece iktidarın işi daha da kolaylaşacak demektir... Belediye seçimleri için çalışmaya falan gerek yok... Kamplaşmayı körükle, safları sıkılaştır yeter... 'Bize oy vermezseniz sol gelir' söylemi uzunca bir süre iş yapacak gibi gözüküyor...<br />
<br />
Seçimin tek galibi AKP ve kürtlerdir... Ortaya çıkan tablo CHP ve MHP açısından hezimetten başka bir şey değildir...<br />
<br />
AKP'nin başarısı için "tarih yazdılar" desek yeridir... Bu başarı temelsiz değildir... Öyle Aziz Nesin'le, bilmem ne sendromlarıyla açıklanacak türden bir başarı değildir bu... Bu tür yüzeysel ve aşağılayıcı değerlendirmeler AKP'yi daha da güçlendirir... Hiç kimse kendini aptal görmez, aptal görenleri de affetmez; gerçekten aptal olsa bile... Bu parti, beğenelim yada beğenmeyelim, Türkiye'ye malolmuş bir partidir... AKP halkı iyi tanımış, seçmen davranışlarını iyi analiz edebilmiş bir partidir... İyi organize olmuş, iyi çalışabilmiş bir partidir... Sağlıkta, ulaşımda, belediyecilikte, sosyal devlet uygulamalarında yapılan işler toplumun bir kesimi için sıradan şeyler olarak görülebilir... Ama geniş halk kitleleri nezdinde bu işler 'hayalden gerçeğe dönüşen' eylemler olarak yankı bulmuştur... AKP'nin ve başbakanın eleştirilen yönleri, halk nezdinde 'hafif kusur' mertebesinde derecelendirilmiştir... Sonuç olarak AKP başarıyı hak etmiştir, halk nezdinde de karşılık görmüştür...<br />
<br />
Seçim sonuçları kürtler açısından da başarılıdır... İyi organize olmuşlar, iyi çalışmışlar ve sonuçta milletvekili sayılarını neredeyse ikiye katlamışlardır... Görüldüğü üzere çalışan karşılığını alıyor... Ama 'başarı odaklı' çalışmak kaydıyla... Bu konuyu ileride CHP'ye bağlayacağım...<br />
<br />
Seçim sonuçları itibariyle kürtler başarılıdır... Ama bu başarı kürtleri nereye götürür bilemem... Sokaktaki karnı aç, baldırı çıplak kürt halkı bu başarıdan ne kadar pay alır bilemem... Bu başarı sosyolojik olarak kürtleri mutlu edebilir... Ama kırma, dökme, yakıp yıkma kültürü üzerine kurulu mevcut kürt politikası (veya politikasızlığı), zaten eğitimsiz ve mesleksiz olan bölge insanını daha da gerilere iteceği kesin gibidir... Kusura bakmayın ama bunu da sokaktaki kürtler düşünsün... 'Ana dil karın mı doyuracak' diye soran Bahçeli haklı galiba...<br />
<br />
Konjonktür MHP açısından olumluydu... Açılım, saçılım kafakarışıklığı bir tarafta, kürt şımarıklığı diğer tarafta; ortam sanki MHP için hazırlanıyor gibiydi... Ama olmadı... MHP beceremedi... Gürleyemedi... Yüreklere su serpemedi... 'Düzen partisi' görüntüsünden sıyrılamadı... CHP'leşti sanki... CHP'den gelen destek oylarıyla da baraj üstünde kalabildi... Yeni bir heyecan yaratacak dinamizmler geliştiremezse, korkarım bir sonraki seçimlerde MHP diye bir parti mecliste olmaz...<br />
<br />
CHP'ye gelince... Bu partinin işi hem kolay, hem zor... Koşulsuz destek veren bir seçmen kitlesi var... Ankara'nın Çankaya'sı ve Çayyolu semti gibi... Yaklaşık yüzde 15 gibi bir orana tekabül ediyor bu... Baraj sorunu yok yani... Tabi Ecevit'in DSP'si gibi benzer bir parti yoksa ortalıklarda... İşin kolay kısmı bu... Yani iktidar olmak gibi bir iddian yoksa, muhalefet yeter diyorsan; işin kolay...<br />
<br />
Zor kısmına gelince... Türkiye'deki sol oyların toplamı yüzde 30 civarında... Hadi yüzde 35 olsun... Sağ seçmen farklı partilere dağılmışken aradan sıyrılabiliyordun... Ama şimdilerde o cenah tek lider etrafında kümelenmiş vaziyette... İktidar olabilmek için o cenahtan oy alman gerekiyor... Bunun için bildik söylemlerini değiştirmen gerekiyor... Bu defa da iki farklı sorun ortaya çıkıyor... Bir, samimiyet ve inandırıcılık sorunu... İki, çekirdek sol seçmeni bu söylemlere alıştırma sorunu... Bir tarafta geçmişin ağır tortularından kaynaklanan inandırıcılık sorunu yaşarken, diğer tarafta 'Cumhuriyetin kazanımlarını üç oya sattın' suçlamasıyla karşılaşıyorsun... Kolay değil bu sürecin yönetilmesi...<br />
<br />
CHP bu seçimde bu açmazlarla boğuştu... Yeni bir genel başkan, yeni bir parti... Çok çalıştı, çok çabaladı Kılıçdaroğlu... Değişmek ve değiştirmek istedi, yeni kitlelere açılmak istedi... Ama olmadı... Çabaları 'sonuç odaklı' değildi sanki... Ezbere şiir okur gibiydi Kılıçdaroğlu... Kitlelerle tam bir iletişim kuramadı... Kitleleri alıp götüremedi... Sürükleyemedi kalabalıkları... Sanki o kitlelerin peşine takılmış gibiydi... Habire miting alanlarındaki döviz ve pankartlara takılıp kaldı... 'Söyle ben dürüst müyüm' diye yakasına yapışan Kürşad Tüzmen'e, 'git onu başbakanına sor' diyemedi...<br />
<br />
Acemiydi de Kılıçdaroğlu... İktidar olmaya hazır bir lider görüntüsü veremedi... Toy bir görüntüsü vardı... Çok çalıştı, çabaladı ama hedefi 12'den vuran bir gayret değildi bu... 'Ben elimden geleni yapayım da gerisi Allah Kerim' türünden bir çabaydı yapılanlar... Sonuç, CHP için sıradan olabilir ama Kılıçdaroğlu açısından tam bir fiyaskodur... Yeni ve farklı söylemlerle ortaya çıkmış bir lider, önündeki ilk seçimde oy oranını yüzde 35'in üzerine atmalıydı... İlk ivmeyle olmuyorsa, sonraları hiç olmaz zaten bu... Bilemiyorum vallahi...<br />
<br />
Şanssızdı da Kılıçdaroğlu... Zamansız çıkmıştı meydana... Karşısında hiç yıpranmamış bir AKP vardı... İzahı bir hayli zor ama üst üste üç seçimdir dinamizmini korumuş, büyümüş, güçlenmiş bir AKP gerçeği var ortada... Ortam müsait değilse, ne yaparsan yap olmuyor bazen...<br />
<br />
AKP'nin başarısını Stockholm Sendromu ile açıklamış Kılıçdaroğlu... Yani 'sırtına sopa vurup durana hayran oluyor bu millet' demek istemiş... Bunu bir mizah olarak söylemişse eyvallah... Ama ya gerçekten inanarak söylemişse... O zaman 'geçmiş olsun' demekten başka sözüm yok Kılıçdaroğlu'na...<br />
<br />
Ara sıra yazmaya gayret edeceğim...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-90122743201202022802011-03-11T10:55:00.000+02:002011-03-11T10:55:24.945+02:00Ankara temizleniyor...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRm75bVU8SJgWkUwgUPZA1Q9fG2L6MuD1MrFHdYfp1zJqa_E1t46lVuktDHyUfvbT4ICqbs_YusHb1lHTfQPtKgaxzdEAr0z7eTdUOM4eX6m5WRPagS2cb1L6p8cOwtde9XvqfC5fYOrM/s1600/Siyasi+b%25C3%25BCrokratlar.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRm75bVU8SJgWkUwgUPZA1Q9fG2L6MuD1MrFHdYfp1zJqa_E1t46lVuktDHyUfvbT4ICqbs_YusHb1lHTfQPtKgaxzdEAr0z7eTdUOM4eX6m5WRPagS2cb1L6p8cOwtde9XvqfC5fYOrM/s200/Siyasi+b%25C3%25BCrokratlar.jpeg" width="200" /></a></div>Çifte temizlik var Ankara'da... Kirlerinden, çirkinliklerinden, safralarından arınıyor Ankara... Yağan karla birlikte bembeyaz oldu Ankara... Pamuk tarlası gibi... Yıkandı, temizlendi, paklandı... Üstü beyaz bir tülle kaplanıverdi her türlü iğretiliğin...<br />
<br />
Bürokrasi de temizlendi Ankara'da... Kısa süreliğine de olsa... İstifayı bastı uyanık bürokratlar... Memuriyet kesmedi onları... Siyaset dediler... Daha fazla hizmet dediler... Düştüler yollara... Partilerin kapısını çalacaklar... Hizmete geldik diyecekler... Nefer olmaya geldik diyecekler...<br />
<br />
Tutarsa ne ala... Anlı şanlı vekil olacaklar... Maaşlarını, ulufelerini katlayacaklar... Caka satacaklar... O da kesmeyecek tabi... Bakanlık kapmaya çalışacaklar... Başbakanın gözüne girmeye çalışacaklar... Yalakalık yapacaklar... Kraldan çok kralcı olacaklar... Birbirlerinin önünü kesmek için ayak oyunlarına girişecekler... Memuriyetteki becerilerini teker teker sergileyecekler... Her şey mübah... Her şey hizmet için... Daha çok hizmet için...<br />
<br />
Ya tutmazsa... Ziyanı yok... Kayıbı yok bu uğurda baş koymanın... Kuzu kuzu dönecekler geri... Gayet mağrur şekilde... Artık sıradan memur değildir onlar... Siyasi memur oldular... İsteyecekler... Genel müdürlük, müsteşarlık isteyecekler... İlave gelir için yönetim kurulu üyelikleri isteyecekler... Makam arabaları, kral odaları isteyecekler... Yurt dışı görevlere talip olacaklar... Önleri açılacak... Daha çok hizmet edecekler... <br />
<br />
Evet, sistem onlara çalışıyor... Uyanıklar, kurnazlar, kıvraklar, iş bilirler her daim bir adım önde oluyor... Dürüstler, işine bakanlar, görevini layıkıyla yapma derdinde olanlar bekliyor yine... Onlara biçilen misyon hamallık... Çalışmak, daha çok çalışmak... Çarkın dönmesi için çalışan birilerine de ihtiyaç var nihayetinde...<br />
<br />
Hadi hayırlısı diyelim en iyisi...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-76105539615436662092011-02-23T12:16:00.000+02:002011-02-23T12:16:30.522+02:00Dünyamız yeniden şekillenirken...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHw7hI9sxrioCxMKy5IV0t2YVESt0cyfmOuRbbV0Tob7tn5w1vZKIR7jFYAZ9qCkSD8R4bwOrsD_RrUjohrNRd143x6Zlup46VrkBuc22sSPRmd7JWh3Mz7S__WFWmRSNkSwyXUmqa6ns/s1600/Kaddafi.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="133" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHw7hI9sxrioCxMKy5IV0t2YVESt0cyfmOuRbbV0Tob7tn5w1vZKIR7jFYAZ9qCkSD8R4bwOrsD_RrUjohrNRd143x6Zlup46VrkBuc22sSPRmd7JWh3Mz7S__WFWmRSNkSwyXUmqa6ns/s200/Kaddafi.jpeg" width="200" /></a></div>Yazı modunda değilim bir süredir... Elim varmıyor bir türlü... Beynim uyuştu sanki... Öyle kıştan, soğuktan, kötü havalardan da değil... Sebepsiz, nedensiz... Yarı nörotik, depresif bir durum işte...<br />
<br />
Ama olaylar durulmuyor... İçte ve dışta bir sürü gelişme var... Seçimler yaklaşıyor içeride... Haziran başında sandıklar bizi bekliyor olacak... Tarihimizdeki en sıkıcı, en heyecansız seçimlere tanıklık edeceğiz sanki... Sonuçlar şimdiden belli gibi... AKP'ye selam, yola devam... Oranı bilemem... Ama seçmen eğiliminde herhangi bir kayma olmadığını bilesiniz... Yüzde 60'a bile şaşırmam... İçsel dinamikler buna işaret ediyor... Ak Parti'nin siyaset stratejisine her zaman şapka çıkarmışımdır...<br />
<br />
Seçim sonrası yine CHP'yi tartışıyor olacağız... Kılıçdaroğlu ile olmadığını, olamayacağını konuşacağız... Açıkçası Kılıçdaroğlu açısından sevimsiz bir durum olacak... Varlık gösterememek, heyecan yaratamamak, beklentilere cevap verememek nasıl bir duyguysa, Kılıçdaroğlu'nun ki de öyle bir duygu olacak sanki... Bu tablo üzer beni... Siyaset pek umurumda olmaz ama... Kılıçdaroğlu'nda insana ve insanlığa dair bazı safça ritüeller yakalamıştım... Normal yurdum insanının da siyaset yapabileceğine dair küçük bir beklenti kımıltısı oluşmuştu içimde... Ona üzüleceğim ben...<br />
<br />
İçerisi neyse de dışarısı fena halde karışık... Bu kadarını ben bile beklemiyordum... Mısır düşer diyordum ama bu kadar erken beklemiyordum... Mısır'dan sonra bu coğrafya karışır diyordum ama örneğin Libya'yı beklemiyordum... Gelişmeler beni bile şaşırttı doğrusu... Kaddafi kendi çapında ideolojisi olan bir lider... Dünyaya kafa tutabilen, halkına sıcak mesajlar verebilen bir insan... Batı ile ilişkilerini kısmen düzeltme yoluna koyabilmiş bir diktatör... Ama olmuyor... Onun koltuğu da sallantıda... Kırk küsür yıllık tahtı yıkılmak üzere... Gidişi de kanlı olacağa benziyor... Kan akıtmaya devam ederse korkarım gidişi kendisi açısından da kanlı olacak...<br />
<br />
Kaddafi düşerse, bu coğrafyada en az 5-6 diktatör daha düşer... Yemen, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve başkaları... Suudi Arabistan ve Suriye hakkında şimdilik bir şey söyleyemiyorum... Bu iki ülkenin kendine has başka dinamikleri sözkonusu... Her neyse...<br />
<br />
Geldiğimiz noktada resim biraz netleşiyor gibi... Gelişmeler içsel dinamiklerden çok dışsal dinamiklere bağlı gibi... Dünyamızın efendisi bu bölgenin biraz karışmasını, biraz harmanlanmasını istiyor sanki... Ortalık karışıp herkes kendi derdine düştüğü noktada İsrail biraz rahat nefes alabilecek... Ve de orta ve uzun vadeli planlarını yavaş yavaş uygulamaya koyabilecek... Gelişmeler karşısında tabi ki İran da biraz tırsıp kendi kabuğuna çekilmiş olacak...<br />
<br />
Gelişmeler her şeye rağmen bölge insanının hayrınadır... Süreç sancılı da olsa, dışsal dinamiklerin etkisiyle de olsa insanlığın hayrınadır diye düşünüyorum... Zira bu rejimlerin savunulacak bir tarafı kalmamıştır... Diktatörlükten insanlığa bir hayır görülmemiştir... Hakkın, hukukun, adaletin, özgürlüğün olmadığı yerde refah olamaz... Bölgedeki gelişmeler hak, hukuk, özgürlük getirir mi bilinmez... Ama en azından bir şans doğmuştur... 30 yıllık, 40 yıllık iktidarların izah edilecek bir yönü yoktur... Umarım geçiş sancısız ve az kanlı olur... Umarım yarınlar daha iyi olur...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-63904809579021644722011-01-28T16:07:00.000+02:002011-01-28T16:07:51.796+02:00Tunus, Mısır ve sonrası...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivWkoZMTB_Wz2oCIV3Dz3EbnWtcKAfqEojbUWWn0Ma6hg7bXHN9xDHAYSZ0vxCrwzBtVB_MXQVTLaVjgLCtqeI__jBsq2XcxxzbaoC1inlVO5EVTn97FpBxVKi7TAwDFsIbjGQNLPgqUU/s1600/M%25C4%25B1s%25C4%25B1r.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="199" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivWkoZMTB_Wz2oCIV3Dz3EbnWtcKAfqEojbUWWn0Ma6hg7bXHN9xDHAYSZ0vxCrwzBtVB_MXQVTLaVjgLCtqeI__jBsq2XcxxzbaoC1inlVO5EVTn97FpBxVKi7TAwDFsIbjGQNLPgqUU/s200/M%25C4%25B1s%25C4%25B1r.jpg" width="200" /></a></div>Dünya ısınıyor yeniden... Kitleler sokta... Hak arıyorlar, haksızlığa isyan ediyorlar... Sefalet kaderimiz değil diyorlar... Totoliter rejimler tehlikede gibi... Otoriteleri sarsıldı... Fiyakaları bozuldu...<br />
<br />
Evet, ilk kıvılcım Tunus'ta çakıldı... Halk sokaklara indi... Düşüncelerin karanlık kalmış kuytu dehlizleri aydınlanmaya başladı sanki... 23 yıllık diktatör gitti... Zeynel Abidin bilmem ney ülkeyi terkederek canını kurtarabildi... Yenisi veya yenileri nasıl olur bilemiyorum... Umarım daha iyi olur...<br />
<br />
Şimdi sıra Mısır'da gibi... Hüsnü Mübarek'in 30 yıllık tahtı sallantıda... Ha gitti, ha gidecek... Kolay mı olur, zor mu olur bilemem... Ama Mısır'da da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin... Mısır diğer ülkelere benzemez... Oradaki değişimin etkileri sadece kendi sınırları ile sınırlı kalmaz... Bütün Arap alemini etkiler... Mısır'lılar ilk kez hayırlı bir işe vesile olacaklar gibi...<br />
<br />
Evet, değişim sancısı Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı sarmış vaziyette... İnternetin yaygınlaşmasından sonra kitleleri kontrol altında tutmak eskisi kadar kolay olamıyor... Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım ağları vasıtasıyla kolayca organize olabiliyor yığınlar... İyi ki de oluyorlar... Bu coğrafyanın değişmesi şart... Geç bile kalındı... Baskıcı, despot rejimlerin devri kapanmalı artık... Daha özgürlükçü, daha müreffeh bir yaşam herkes gibi bu coğrafya insanının da hakkı...<br />
<br />
Yaşanan dönüşüm sürecinin arkasında kimler var bilemem... Avrupa mı, yoksa Amerika mı?.. Ya da İsrail?.. Belki de tamamen içsel dinamikler... Hiç farketmez... Değişim, dönüşüm olsun da kimin iteklemesiyle olursa olsun... Bu günkü durumdan daha kötü olacak hali yok ya... Kaybedecek neyi var bu insanların... Zincirlerinden başka... <br />
<br />
Yarınlardan umutluyum... Her şey daha iyi olacak inşallah...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-5901083979577853032011-01-20T13:12:00.000+02:002011-01-20T13:12:25.879+02:00Mim'i öldürmek...<!--[if gte mso 9]><xml> <w:WordDocument> <w:View>Normal</w:View> <w:Zoom>0</w:Zoom> <w:TrackMoves/> <w:TrackFormatting/> <w:HyphenationZone>21</w:HyphenationZone> <w:PunctuationKerning/> <w:ValidateAgainstSchemas/> <w:SaveIfXMLInvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:IgnoreMixedContent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:AlwaysShowPlaceholderText>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:DoNotPromoteQF/> <w:LidThemeOther>TR</w:LidThemeOther> <w:LidThemeAsian>X-NONE</w:LidThemeAsian> <w:LidThemeComplexScript>X-NONE</w:LidThemeComplexScript> <w:Compatibility> <w:BreakWrappedTables/> <w:SnapToGridInCell/> <w:WrapTextWithPunct/> <w:UseAsianBreakRules/> <w:DontGrowAutofit/> <w:SplitPgBreakAndParaMark/> <w:DontVertAlignCellWithSp/> <w:DontBreakConstrainedForcedTables/> <w:DontVertAlignInTxbx/> <w:Word11KerningPairs/> <w:CachedColBalance/> </w:Compatibility> <m:mathPr> <m:mathFont m:val="Cambria Math"/> <m:brkBin m:val="before"/> <m:brkBinSub m:val="--"/> <m:smallFrac m:val="off"/> <m:dispDef/> <m:lMargin m:val="0"/> <m:rMargin m:val="0"/> <m:defJc m:val="centerGroup"/> <m:wrapIndent m:val="1440"/> <m:intLim m:val="subSup"/> <m:naryLim m:val="undOvr"/> </m:mathPr></w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="267"> <w:LsdException Locked="false" Priority="0" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Normal"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="heading 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 7"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 8"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="9" QFormat="true" Name="heading 9"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 7"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 8"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" Name="toc 9"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="35" QFormat="true" Name="caption"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="10" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Title"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="1" Name="Default Paragraph Font"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="11" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtitle"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="22" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Strong"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="20" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Emphasis"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="59" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Table Grid"/> <w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Placeholder Text"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="1" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="No Spacing"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" UnhideWhenUsed="false" Name="Revision"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="34" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="List Paragraph"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="29" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Quote"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="30" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Quote"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 1"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 2"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 3"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 4"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 5"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="60" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Shading Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="61" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light List Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="62" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Light Grid Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="63" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 1 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="64" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Shading 2 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="65" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 1 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="66" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium List 2 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="67" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 1 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="68" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 2 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="69" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Medium Grid 3 Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="70" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Dark List Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="71" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Shading Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="72" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful List Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="73" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" Name="Colorful Grid Accent 6"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="19" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Emphasis"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="21" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Emphasis"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="31" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Subtle Reference"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="32" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Intense Reference"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="33" SemiHidden="false"
UnhideWhenUsed="false" QFormat="true" Name="Book Title"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="37" Name="Bibliography"/> <w:LsdException Locked="false" Priority="39" QFormat="true" Name="TOC Heading"/> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]> <style>
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin-top:0cm;
mso-para-margin-right:0cm;
mso-para-margin-bottom:10.0pt;
mso-para-margin-left:0cm;
line-height:115%;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:"Calibri","sans-serif";
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"Times New Roman";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;}
</style> <![endif]--> <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglYhJWiTvorPbdiiPcJl5jsWPlA-wMtfQyHUdnLu7-QogDS6CQU6vln_f04nWIKZJliBKxsB6emuz_lEQgllvk5YWwaHu1wfnKw4gob-EA336Xs6r1qe49fMNTqMhOd1Tdl5OTTILI8-8/s1600/To+Kill+A+Mockingbird.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglYhJWiTvorPbdiiPcJl5jsWPlA-wMtfQyHUdnLu7-QogDS6CQU6vln_f04nWIKZJliBKxsB6emuz_lEQgllvk5YWwaHu1wfnKw4gob-EA336Xs6r1qe49fMNTqMhOd1Tdl5OTTILI8-8/s200/To+Kill+A+Mockingbird.JPG" width="135" /></a></div><strong><i><span style="font-family: "Trebuchet MS","sans-serif";">“Okuma serüveninizde unutamadığınız, hayatınızın bir dönemine, özellikle de çocukluğunuz ve ilk gençliğinizin hayal dünyasının oluşumuna etki eden yazar kim? Hangi kitabı elinize aldığınızda döner gidersiniz o günlere?”</span></i></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Kaçmak beyhude… Kurtuluş yok gibi bu mimlerden… Bir mim, iki mim derken sayısını da unuttum artık…</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Evet, bu defa talimat <a href="http://mugesandik.blogspot.com/">Müge</a>'den... Sıkı sıkı tembihlemiş, "mimi bekliyorum ha" diye... Çaresiz cevaplayacağız artık... Daha cevaplanmamış onca mimim varken hem de...</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Sıraya uymamış olsak da, bir yerinden başlamak en iyisi galiba...</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Müge arkadaşımızı tanımayanınız yoktur herhalde... Blog âleminde yolumun kesiştiği ilk gönül dostlarımdandır kendileri... Edebi ve sanatsal yönü oldukça zengin olan diş hekimi arkadaşımız... Fırçalar işe yaramış olacak ki, “dişçi” demez oldum bak… Kalemi güçlü arkadaşlarım alınmasın ama Müge kadar düzgün ve akıcı yazı yazabilen başka birini görmedim henüz... Yazılarındaki sempatik ve canlı üslup da cabası hani...</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Her neyse, mime geçelim artık… Kurallara, kaidelere gelemem bilirsiniz... Bu nedenle mimi cevaplıyorum derken nereden girer nereden çıkarım bilemem... Peşin peşin söyleyeyim de, bu nasıl iş demeyin sonra...</span></strong><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtKTRnSclLjlvHq2WH-MAPK1hMVXKdnheFC1_9V-rZDYWUZRvjf-6OAOVMILmP_PXbgfG5ttYOCmVTDjU08Yez5K_2SA4E66z8FrnHU-EWHn9ts4s6dC6H-Id8fwg_8zjfySbFyuCPhcQ/s1600/Jules+Verne.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtKTRnSclLjlvHq2WH-MAPK1hMVXKdnheFC1_9V-rZDYWUZRvjf-6OAOVMILmP_PXbgfG5ttYOCmVTDjU08Yez5K_2SA4E66z8FrnHU-EWHn9ts4s6dC6H-Id8fwg_8zjfySbFyuCPhcQ/s200/Jules+Verne.jpg" width="120" /></a></div><strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Bir kitap kurdu olduğum söylenemez pek... İlk kitapla tanışmam ortaokul yıllarıma rastlar... Zaten ilkokulu okuyup okumadığım da tartışılır... Türkçe öğretmenimizin zorlamasıyla <b>Jules Verne</b>'nin "Seksen Günde Devr-i Alem" adlı romanını okumuştum ilk... Öğretmenimize bir sayfalık bir de özet sunduğumuzu hatırlıyorum... Sonradan aynı yazarın "Dünya Merkezine Yolculuk" ve "Deniz Altında 20.000 Fersah" adlı romanlarını da okudum... Hem de gönüllü olarak...</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;"> Bu ilk kitaplar zihnimde öyle bir yer etmiş ki, sanki kitap okumaya Jules Verne'den başlanması gerekir gibi bir algı oluşmuş beynimde... Nerede elinde kitap olan küçük bir çocuk görsem, hemencecik Jules Verne'nin kitapları gelir gözümün önüne... Jules Verne, yaşadığı çağın çok sonralarını tasvir ederek romanlarında işleyen bir yazar... Bu yönüyle bizde bir merak uyandırıp kitaba yönelmemizi düşünmüş olabilir öğretmenimiz... Evet, ilkler unutulmuyor nedense…</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Ancak tam olarak okuma zevkini tattığım kitap, Victor Hugo’nun “<b>Sefiller</b>” romanıdır… Kitabı okudum mu, birebir yaşadım mı bilinmez… Ama her satırından ayrı bir keyif aldığım kesin… Şansıma çevirisi de mükemmeldi… </span></strong><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSHeQk1zUTJO6rU6ehTVQeJ3zEn8N9v12DOOeY8bw-ytTP31oSWuF8XhI6D4RxDo2Rmnu9c1EEpc2I4SHSEC6njzMlOM1y9Ko6WZpdjMXTpNJo9JTQ9MCij2OUabzq3EtQlLMgeXlJjEU/s1600/To+Kill+A+Mockingbird+1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="147" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSHeQk1zUTJO6rU6ehTVQeJ3zEn8N9v12DOOeY8bw-ytTP31oSWuF8XhI6D4RxDo2Rmnu9c1EEpc2I4SHSEC6njzMlOM1y9Ko6WZpdjMXTpNJo9JTQ9MCij2OUabzq3EtQlLMgeXlJjEU/s200/To+Kill+A+Mockingbird+1.JPG" width="200" /></a></div><strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Hayatımda birçok kitabın yeri vardır… Ama bir kitabın yeri bambaşka… Gençliğimin son evrelerinde okuduğum bir kitap… İsmi, <b>To Kill A Mockingbird</b>… Yazarı, Harper Lee… Yanılmıyorsam yazarın ilk ve son romanı… 1960’ların başında yazılan bir roman… Satış rekorları kırmış, birçok ödül almış ve sinemaya uyarlanmış bir roman… Okurken zaman zaman ağladığımı hatırlıyorum… </span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Roman gerçek bir olaydan esinlenilerek kaleme alınmış… Büyük buhran yıllarında Amerika’nın güneyinde bir kasabada geçiyor olay… Beyaz bir kıza tecavüzle suçlanan gariban bir zencinin mahkeme serüveni etrafında gelişen olaylar… Bu zenciyi savunma cesareti gösteren beyaz bir avukatın yaşadıkları… En ilginci de, romanın iki küçük çocuğun dilinden anlatılmış olması… Yer yer sokak diliyle… Amerikan kültürüne ve yaşam tarzına biraz aşina biri olarak çok iz bıraktı roman bende…</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;"> </span></strong><br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Irk ayrımının, aşağılanmanın, horlanmanın, kötü muamelenin ustaca resmedildiği bir roman… Uzun yıllar süren Kuzey-Güney savaşının doğurduğu olumsuzluklar, büyük buhranın yol açtığı kesif fukaralık ile birleşince romandaki dramlar çıkmış ortaya… Mahalleler ayrılmış, kiliseler ayrılmış birbirinden… Zenci ve beyaz diye… Zenciye “negro” demek yetmemiş, “pis zenci” anlamında “nigger” denir olmuş… </span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Romanı İngilizce aslından okumuştum… Sonradan öğrendim ki, “Bülbülü Öldürmek” adıyla Türkçe versiyonu da varmış… Ama okurken bilmiyordum bunu… Zira google yoktu o zamanlar… Türkçe baskısı nasıldır bilemiyorum… Ama iyi olabileceğini düşünüyorum, çünkü konusu Türkçe anlatıma çok uygun…</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">"İstediğiniz kadar şakrak kuşu vurabilirsiniz ama bülbülü öldürmek günahtır, bunu asla unutmayın. Bülbüller bahçeleri yağmalamazlar, sadece şarkı söylerler. Hem de yüreklerini paralayana dek…" (Kitaptan bir alıntı).</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-weight: normal;">Benden bu kadar… Bu mimi kendime sakladım, kimseciklere göndermiyorum işte..:))</span></strong>Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-71153608679662214672011-01-11T15:50:00.000+02:002011-01-11T15:50:38.681+02:00Koyver gitsin...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFvHAvrxgNEjmt8hhqyyGpe3IG0ClEYd236o5nOrD1JLmf3b1Z5IzFjEfm8dF2SK7gHkr-_jcVuRtdbpTJe78UsDIwyLF1uLp9HCQPqFDtx4RYMjflFna23mhm2tWC8CDzcfeADCGiDlc/s1600/Benzin+Zamm%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFvHAvrxgNEjmt8hhqyyGpe3IG0ClEYd236o5nOrD1JLmf3b1Z5IzFjEfm8dF2SK7gHkr-_jcVuRtdbpTJe78UsDIwyLF1uLp9HCQPqFDtx4RYMjflFna23mhm2tWC8CDzcfeADCGiDlc/s200/Benzin+Zamm%25C4%25B1.jpg" width="156" /></a></div>Akaryakıt fiyatlarından yakınmışımdır hep... Dünyanın en fakiri değilsek bile fakir bir ülkeyiz... Fert başına gelirimiz 10 bin doları geçmez... Bu da son yıllarda geliştirilen şişirme yöntemlerle... En zengin yüzde yirmilik kesimi düşsek, sanırım 3-4 bin doları geçmez bu rakam... Buna rağmen dünyada en pahalı akaryakıtı biz kullanırız... Benzin olmuş 4 lira... Dolar ile ifade etmem gerekirse 3 dolara yakın... Amerika'da galonu (yaklaşık 4 litre) 2 dolar civarında...<br />
<br />
Niye peki?.. Vergiler yüzünden... Tüpraş tekeli yüzünden... Dağıtıcı oligopolü yüzünden... Etrafımız sarılmış anlayacağınız... Göz dikmişler cebimize... İstiyorlar, daha çok istiyorlar... Normal yollardan vergi mi toplayamıyorsun?.. Kolayı var, bütün akaryakıt istasyonları oldu vergi dairesi işte... Onların ağzına da çalıver iki damla bal... Alan memnun, salan memnun... Vatandaş mı?.. Geç onu... Seçimlere kadar oyalayıver yeter... Ya sonrası?.. Merak etme alışırlar... Nelere alışmadılar ki...<br />
<br />
Takmıyorum ben artık... Müstehak bize... Az bile desem yeridir hani... Bu gün öğrendim ki, 2010 yılında otomobil satışları rekor kırmış... Hafif ticari araçlar dahil 760 bin yeni araç çıkmış trafiğe... Bütün zamanların rekoruymuş bu... Vatandaş ucuz arabaya koşmuş adeta... Ama peşin, ama krediyle... Akaryakıt fiyatları hiç aklını çelmemiş vatandaşın...<br />
<br />
Ekonomi kitaplarında arz ve talep kanunu diye bir konu var bilirsiniz... Bu kanuna göre, fiyatla talep ters orantılıdır... Yani fiyatı artan malın talebi düşer, fiyatı düşen malın talebi artar... Aynı kural, akaryakıt ve otomobil gibi birbirini tamamlayan mallar için de geçerlidir... Buna göre, artan akaryakıt fiyatları otomobil talebini düşürmesi gerekir... Bu benzin fiyatlarıyla araba alınmaz demesi gerekir vatandaşın... Ama öyle olmamış işte... Yanılmış ekonomi kitapları... Ya da bildik iktisat kuralları işlememiş yurdum insanına... Yakmalı bu kitapları... Yanlış yazıyorlar... Yanıltıyorlar ben gibi saftirikleri...<br />
<br />
Evet, şuracıkta öneriyorum işte... 4 lira yetmez, 6 lira olmalı benzin fiyatları... Hatta 8 lira olmalı... Ancak bu keser vatandaşın otomobil iştahını... Kim bilir, belki de kesmez...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-43853091655908042852011-01-05T13:12:00.000+02:002011-01-05T13:12:51.912+02:00Ödüllü olmak...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgo5H1iP-DNHShMShFwdAcn_XX5XgrJzKGCHxhH6yjGGvFk6wfJz9SZ4HKeuhzGsUyat7Q2juVciLk6Jtqo3dgW1tH2X1T3nVwN_Q_YqHLvXZOdFVJHZZyB1iL-m1dBT-671HLFm3j4vn8/s1600/smile-award.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="144" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgo5H1iP-DNHShMShFwdAcn_XX5XgrJzKGCHxhH6yjGGvFk6wfJz9SZ4HKeuhzGsUyat7Q2juVciLk6Jtqo3dgW1tH2X1T3nVwN_Q_YqHLvXZOdFVJHZZyB1iL-m1dBT-671HLFm3j4vn8/s200/smile-award.jpg" width="200" /></a></div>Yeni yıl iyi olacak galiba... Ödül ile başladım yeni yıla... Ne tür bir başarıya imza attım da bu ödülü kazandım bilinmez ama kazandım işte... Ödül elimde... Sımsıkı tutuyorum avuçlarımda... Ola ki yanlışlıkla konmuşsa elime, uçup gitmesin diye...<br />
<br />
Evet, ödülüm sevgili şair arkadaşım <a href="http://ruhgezginim.blogspot.com/">Ruhgezgini</a>'nden... Ruhgezgini arkadaşımı tanıtmama gerek yok, hepiniz biliyorsunuz zaten... <a href="http://minimalist-evdekorasyon.blogspot.com/">Minimalist</a> arkadaşımızın bir takdim yazısıyla heberdar olmuştuk kendilerinden... İyi ki de olmuşuz... Kendi adıma söylemem gerekirse, şiiri onunla tekrar keşfettim sanki... Duygu yüklü dokunaklı dizelerinde yüreğimiz dağlanırken, kendi geçmişimizden de birer kesit yakalıyoruz sanki... Kah duygulanıp hüzünlenerek, kah iki damla göz yaşı olup yanaklardan süzülerek... Umutsuzca dize olup akarken, umutsuzlara umut oluyoruz belki de... Her neyse...<br />
<br />
Ödülüm Making Smiles on Faces Award... Yazılarım insanların yüzüne tebessüm olarak yansıyor mu bilinmez ama ödülü kaptım ben... Çok da mutlu oldum... Beni de hatırladığı için sevgili arkadaşıma çok teşekkür ediyorum... Eksik olmasın, kalemine ve yüreğine güç versin Allah'ım...<br />
<br />
Ödülün kuralı nedir bilmem... Zaten kaideyi, kuralı pek sevmem bilirsiniz... Bu nedenle bu güzel ödülü tüm izleyicilerime birden gönderiyorum... Buyurunuz efendim...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-88693989898800581112010-12-31T16:03:00.000+02:002010-12-31T16:03:47.048+02:00As years go by...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2Mf2rTrY7ZhBGlLt4rx19ILuTewgPKjd69R2JD4HZGxn9MKWHr6tu2KkifVlOHa9FYV96UOZ2zTKJs-CTV-Utf4l4Q5GNL4a4NcWZQrjR1vplRGiH8D8Lvu0078C2lf2hZ0iWkZLOO8w/s1600/Yeni+yil.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="115" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2Mf2rTrY7ZhBGlLt4rx19ILuTewgPKjd69R2JD4HZGxn9MKWHr6tu2KkifVlOHa9FYV96UOZ2zTKJs-CTV-Utf4l4Q5GNL4a4NcWZQrjR1vplRGiH8D8Lvu0078C2lf2hZ0iWkZLOO8w/s200/Yeni+yil.JPG" width="200" /></a></div>Evet, yıllar akıp gidiyor... 2010'a merhaba deyişimi daha dün gibi hatırlıyorum... Adını tam olarak koyamadığım nice umutlarla karşılamıştım oysa onu... Ama o da tıpkı öncekiler gibi geldi ve geçti... Bütün sıradanlığıyla... Şimdi 2011'e merhaba demeye hazırlanıyorum... Fazla bir beklentiye girmeden...<br />
<br />
Sanırım 40'lı yaşlara özgü bir duygu bu... Heyecan ve umudun yavaş yavaş yerini endişe ve kaygılara bıraktığı yeni yıllar... Her yeni yıl sanki ömürden düşen yeni bir yaprak... Zamana karşı yarışın kaybedilmeye başlandığının en somut işareti... Her önüne çıkana gülümseyerek mutlu yıllar da dilesen... Saklayamıyorsun içindeki derin endişeyi... Evet, akıp gidiyor zaman... Senden kopardıklarını da katmış önüne... Dimdik ayakta durmaya çalışsan da... Gerçek orada duruyor bütün çıplaklığıyla... <br />
<br />
Yıl dönümlerinde kendimi bir muhasebeci gibi hisseder oldum artık... Kazanımlarımı ve kayıplarımı düşünüyorum... Artıda mıyım, yoksa ekside mi diye... Envanterime bakıyorum, hesaplar gerçekçi mi diye... Şükür kazanç tarafı daha fazla gibi... Akıp giden zaman aldıklarından daha fazlasını vermiş sanki... Badireli yollarda fazla pişmanlıklar bırakmadan ilerleyebilmişim... Sağlık ve sıhhatten yana pek ağır imtihanlara tabi tutulmamışım... Kısacası gelen gideni aratmamış sayılır...<br />
<br />
O halde kendimden yana fazlaca bir istekte bulunmuyorum yeni yıldan... Sağlığımız ve sıhhatimiz yerinde olsun yeter... Zamansız ve sırasız acılar yaşatmasın Allahım... Ülkemin ve milletimin huzuru için duacıyım... Allah bilumum acıdan, felaketten, kavgadan, gürültüden insanlarımızı korusun... Umarım yeni yıllar ortak paydalarımızın artmasına ve pekişmesine zemin yaratır... Bu duygularla bütün blog arkadaşlarımın yeni yılını kutluyorum... Yeni yılın mutluluğumuzu, huzurumuzu arttıracak müjdelerle gelmesini diliyorum...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-34439433203295372192010-12-31T10:53:00.000+02:002010-12-31T10:53:30.542+02:0014 dönüm fındıklık...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5e9YRdT15kvRvv9T5VgpUIot34qqDw5N6dUVQjv3MOgB_Ypbg9ECWWrsAk2qwr8NifOck-7oLSsgqmsxJd_OhQFA-dKUipOhBOoSQBT8JTmtYaEIpYWIJ9TUd16-G_Cw4sh3uILZHtac/s1600/F%25C4%25B1nd%25C4%25B1k+bahcesi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5e9YRdT15kvRvv9T5VgpUIot34qqDw5N6dUVQjv3MOgB_Ypbg9ECWWrsAk2qwr8NifOck-7oLSsgqmsxJd_OhQFA-dKUipOhBOoSQBT8JTmtYaEIpYWIJ9TUd16-G_Cw4sh3uILZHtac/s200/F%25C4%25B1nd%25C4%25B1k+bahcesi.jpg" width="200" /></a></div>Sakarya'da 14 dönümlük fındık bahçesi... İki kardeşe babadan miras anlaşılan... Biri satıp paracıkları cebe indirmek istiyor... Diğeri sattırmam diyor... Tek başına yedirmem sana diyor... Anlaşmazlık husumet getiriyor...<br />
<br />
Buraya kadarı normal... Miras anlaşmazlık demektir zaten... Paylaşım zordur... Hele mirasın boyutu biraz da fazlaysa... Kolay değildir paylaşmak... Sen çok aldın, ben az aldım... Husumet... Husumet... Bir ömür sürecek alınganlık, dargınlık, kırgınlık...<br />
<br />
Fındıktan anlamam... 14 dönümlük bir arazinin parasal değeri nedir bilmem... Kaça alınır, kaça satılır... Yıllık ne kazanç verir... Hiç bilmem... 14 milyar mı?.. Yoksa 140 milyar mı?.. Ya da 1.4 trilyon mu?..<br />
<br />
Ama öğrendim... Dört can! İki masum çocuk ile ana ve babalarının canı... Kaç lira bedel biçersen biç... İster bin lira, ister trilyon lira... Sana kalmış ayrıntısı... <br />
<br />
Sen misin laftan anlamayan... Sen misin söz dinlemeyen... Anlayacağın dil belli o zaman... Kör kurşun... En namerdinden...<br />
<br />
Mal mülk kaygısı tamam... Para sevdası tamam... Gözü dönmüşlük tamam... Sevgisizlik tamam... Her şey tamam da... Cinayet işlemek bu kadar kolay mı?.. Gözünü kırpmadan 4 cana kastetmek bu kadar kolay mı?.. Kardeşi, kardeş eşini öldürmek bu kadar kolay mı?.. 12 yaşındaki yeğene namlu doğrultmak nasıl bir duygu?.. Kısacası öldürmek bu kadar kolay mı?..<br />
<br />
Belli ki kolay... Yoksa sevgiden nasibin... Yoksa insanlıktan nasibin... Her şey kolay... Sık gitsin...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-45519989357764612842010-12-15T14:01:00.000+02:002010-12-15T14:01:58.699+02:00Akaryakıt fiyatları...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwJge1YvPb6bkc3g4wvwgl3WDW9erSNm2q-REwlKp7nUl2FbIRh4qDBLXVIGuGPy04K-5UZshsFBUWSxRbEMdUxuQog0c_-ICdw6YBMmnQamPqz-lEN4hSk7rEzCFg0YDmHD1Ac6sp-Jg/s1600/Benzin+zamm%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwJge1YvPb6bkc3g4wvwgl3WDW9erSNm2q-REwlKp7nUl2FbIRh4qDBLXVIGuGPy04K-5UZshsFBUWSxRbEMdUxuQog0c_-ICdw6YBMmnQamPqz-lEN4hSk7rEzCFg0YDmHD1Ac6sp-Jg/s200/Benzin+zamm%25C4%25B1.jpg" width="175" /></a></div>Benzin olmuş 4 lira... Pahalı, hem de çok pahalı... Avrupa'nın da en pahalısı, dünyanın da... Ben pek hissetmedim ama milli gelirimiz artıyormuş... Belki de ondandır... Zenginleşme kesintisi gibi bir şey yani...<br />
<br />
Akaryakıtın ülkemizde bu kadar pahalı olmasının bir kaç ayağı var... En önemli ayak vergiler... Benzin fiyatının dörtte üçü vergilerden oluşuyor... Kalanı rafinerici, dağıtıcı ve bayi (istasyon) arasında pay ediliyor... Bu oranda bir vergi hem çok yüksek, hem de çok adaletsiz... Tamamen temel ihtiyaç maddesi sayılabilecek bir ürün üzerine bu kadar yüksek oranda vergi koymak insafsızlıktan başka bir şey değil... Ya da normal yollarla vergi toplayamama aczinin bir tezahürü... Fakir ve zenginden aynı miktarda alınıyor olması da adaletsiz yönünü oluşturuyor bu verginin... Günümüz koşullarında 2.5 liranın üzerindeki benzin fiyatının savunacak bir tarafı yoktur... Bu konuda hükümetin bahaneler uydurmasına gerek yok... Vergi Dairesi gibi görüyor benzinlikleri... Daha önceleri de böyleydi bu... Ama bu hükümet döneminde iş şirazesinden biraz çıkmış vaziyette... Bir an önce bu konuya başbakan düzeyinde el atılması gerekir... Toplumsal infiale doğru gidiyoruz... Ali Babacan veya Mehmet Şimşek düzeyinde halledilebilecek bir konu değil bu... Taner Yıldız'dan hiç bahsetmiyorum... "Dünya piyasalarında fiyat düşerse bizde de düşebilir" gibilerinden bir laf etmiş sayın bakan... Belli ki akaryakıttaki fiyat dinamiğini kavrayamamış... Her neyse...<br />
<br />
Akaryakıt fiyatının diğer ayaklarında da problem var... İç piyasada satılan akaryakıtın büyük kısmı Tüpraş'tan temin ediliyor... İthalat da var ama fiyat oluşumunda belirleyici değil... Tüpraş, düne kadar devletteyken özelleştirme sonucunda Koç Gurubuna geçti... Böyle bir tesisin özelleştirilmesi ne kadar doğruydu tartışılabilir... Ama tartışılmaz bir gerçek var ki, o da Tüpraş'ın blok halinde satılmasının yanlışlığı... Tüpraşa ait dört rafineri blok halinde tek alıcıya verildi... Devlet tekelinden özel sektör tekeline geçmiş oldu yani... Özel sektör tekelinin ne menem birşey olduğunu sanırım söylememe gerek yok... Bu süreçte Rekabet Kurumu ne yapıyordu bilemiyorum... Zaten kağıt üstünde bağımsız olması gereken bu üst kurulların ne iş yaptığını ben hiçbir zaman anlayamadım... Ha unutmadan söyleyeyim... Fiyat oluşumunda söz sahibi olması gereken bir kurum daha var, EPDK... O da bir üst kurum... Ama ne iş yapar inanın bilmiyorum...<br />
<br />
Rafineriler blok halinde tek bir gurubun kontrolüne geçince, haliyle rekabet falan oluşamadı... Rafineri maliyeti nedir, rafineri karı makul müdür bilinmez oldu... Zira rafinericin hammadde alışları kontrol dışı... Offshore şirketleri vasıtasıyla maliyetleri şişirmek çok kolay... Denetimi de bir o kadar zor... İthalat yoluyla rekabet de bu sektörde imkansız gibi bir şey... Hele tepenizde Tüpraş gibi bir demoklesin kılıcı sallandığı sürece...<br />
<br />
Dağıtıcı ve bayi ayağında da sorunlar var... Bir defa sürümün fazla olduğu şehir merkezleri üç beş dağıtıcıya teslim olmuş vaziyette... Etrafta Shell, BP, Opet, Petrol Ofisi ve Total dışında istasyon görmek adeta imkansız... Bunların da fiyat konusunda aralarında gizlice anlaştığı aşikar... En azından kuvvetle muhtemel... Resmi rakamlara bile bakılsa, ülkemizde dağıtıcı ve bayi karının 40 kuruşu geçtiği görülür... Avrupanın neredeyse dört katı... Tatlı kazanç doğrusu... Merkezi bir yerde benzinliğin olsun, sırtın yere gelmez gari...<br />
<br />
Her şeye rağmen yapılabilecek bir şey yok mu peki?.. Bence var... Ya Tüpraş'ın bölünmesi için Rekabet Kurumu bir şeyler yapacak... Ya da yeni rafinerilerin yapımı konusunda devlet harekete geçecek... Rekabet açısından bu konu çok önemli... Vergiler makul seviyelere düşse bile önemli... Rekabetsiz ve düzenlemesiz özel sektör tekeli olur mu hiç?..<br />
<br />
Kısa vadede fiyatların düşmesi için yapılacak şey ise belli... Derhal vergilerde litre başına en az 50 kuruşluk indirime gitmek... Ve akaryakıta fiyat tavanı koymak... Devlet kontrolü yani... Bu devirde fiyatlara devlet müdahalesi olur mu demeyin lütfen... Bal gibi olır... Bıçak kemiğe dayandı... Tak etti canımıza artık...<br />
<br />
Son bir söz... Vergiler düşerse bütçe açık vermez mi peki? İnanın vermez... Fazla bile verir hatta... Düşen fiyat seviyesinde akaryakıt tüketimi artacağı için toplanan vergi eskiye nazaran daha fazla olacaktır... Bu kadar basitse kocaman bakanlar niye akıl edemiyor bunu diyebilirsiniz... Bilmiyorum doğrusu... Ben de merak etmiyor değilim...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-60420322279184538782010-12-09T13:35:00.001+02:002010-12-09T15:34:25.901+02:00Şimdi anladım galiba beynimin kıtlığını...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUT012sjyuWLmpOEnsIdi5P-pOv3mroOOirMzhJqW9MdpncuKgyZ4nm_6PMfZVPrfkfqnCkU_g5W4OTQ4Ohw46wVtqaCBlzql4l72kS2VUZ0h1LVEqWIDUfOSLJDpQzvz741WA_i1MRbY/s1600/Yumurta.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="129" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUT012sjyuWLmpOEnsIdi5P-pOv3mroOOirMzhJqW9MdpncuKgyZ4nm_6PMfZVPrfkfqnCkU_g5W4OTQ4Ohw46wVtqaCBlzql4l72kS2VUZ0h1LVEqWIDUfOSLJDpQzvz741WA_i1MRbY/s200/Yumurta.jpeg" width="200" /></a></div>Yumurtalar yağmur gibi yağıyor... Şemsiye altına pusmuş Burhan Kuzu mikrofandan haykırıyor: "O yumurtaları atacağınıza yeseydiniz beyniniz açılırdı, zihniniz gelişirdi"... Doğru söylüyor... Yumurta bulmuşlar, yiyecekleri yerde kürsüye fırlatıyorlar... Halbuki protein deposudur yumurta... Yazıktır... Atmak niye... Yesenize...<br />
<br />
Burhan Kuzu'yu dinlerken ben de düşünmeden edemedim... İlkokulu bitirene kadar ağzıma yumurta almamışım... Sonraları da tadına bakmışlığım vardır ama yumurta hayranı olduğum söylenemez... Aram iyi sayılmaz anlayacağınmız... O halde kendimdeki kusuru buldum sanki... Kendi derdime kendim koydum teşhisi... Yumurta kifayetsizliğine bağlı beyin yetmezliği... Teşhis tamam da... Dermanı varmıdır bilemem... Bu saatten sonra yenen yumurta fayda eder mi acep... Yine de denemeye değer...<br />
<br />
Dün SBF'de yaşananlar şık değildi... Öğrenci açısından da şık değildi, konuşmacılar ve okul yöneticileri açısından da...<br />
<br />
Panel, zamanlama açısından yanlıştı... İstanbulda yaşanan olaylardan sonra bu panelin "normal" geçmesini beklemek safdillikten başka bir kelimeyle açıklanamaz... Hele daha panel başlamadan hissedilmeye başlanan gerilimli atmosfere rağmen... Üniversite yönetimi ertelemeliydi bu paneli... Ya da konuşmacılar bir mazeret uydurup gelmemeliydi bu panele... Sanırım akademisyen kimliklerine güvendiler... "Nasıl olsa eski hocayız, başetmesini biliriz öğrencilerle" diye düşündüler... Ama düşündükleri gibi olmadı...<br />
<br />
Gidişat düşündükleri gibi olmayınca hem Süheyl Batum, hem de Buırhan Kuzu rotadan çıktı... Kendilerine yakışmayacak laflar ettiler... Kızgın kalabalık ile lüzumsuz diyaloglara girdiler... Faşistlikle suçladılar öğrencileri... Beyinsizsiniz dediler öğrencilere... Bol yumurta yemelerini tavsiye ettiler öğrencilere... Rektörü, dekanı istifaya davet ettiler... Sanki yumurta yağmuruna siper edecekti kendini rektör...<br />
<br />
Başta başbakan olmak üzere diğer siyasiler de yanlış yaptılar... Neymiş, bu yumurtalar okula nasıl girmiş... Rektör, dekan buna nasıl müsade etmiş... Yuh yani... Rektörün işi gücü yok, öğrencilerin üzerinde yumurta var mı yok mu onu arayacak... Farzet ki aradı ve buldu yumurtayı... Öğrenci de "öğle yemeği olarak simidimin yanında yemek için getirdim" dedi... Ne yapacak rektör şimdi... Kaldı ki, yumurtayı okula sokmayı kafaya koyan biri, ne yapar nicidir o yumurtayı sokar okula... O kadar kolay değil bunun kontrolü... Ayrıca okula sokulan da bir yumurta hani... Silah milah değil yani... Üniversite ile lise arasındaki fark anlaşılamamış gibi geldi bana... Ya da liseye benzeyen üniversite özleminin dışa tezahürü...<br />
<br />
Ben en çok okul adına üzüldüm... Olayın yaşandığı yer Siyasal Bilgiler Fakültesi... Mülkiye yani... 151 yıllık geçmişi olan bir okul... Devlete, devlet adamı yetiştiren bir okul... Mülkiyede her zaman olay olmuştur... Her zaman protestolar yaşanmıştır... Ankara'daki toplumsal olayların ilk ateşlendiği yer olagelmiştir... Ama her zaman kendine ve geçmişine yakışır bir şekilde olagelmiştir bu... Sıradan ve bayağı olmayacak şekilde... Kaba kuvvet görüntüsü vermeden... Mizahı ön planda tutarak... Düşündürücü ve sorgulayıcı yöntemlerle...<br />
<br />
Siyasilere tepki gösterebilirsin... Döviz açabilirsin... Alkış tutabilirsin... Bir iki slogan atabilirsin... Hadi temsili olarak bir de yumurta fırlatabilirsin... Ama özellikle isabet etmeyecek tarzda... Rotayı biraz şaşırtarak... Ama o yumurta yağmuru neydi öyle... Mizah neresinde bunun... Hani ince zeka, yaratıcılık... Amaç kafa kırmaksa, taş veya bozuk para niye atmadın?.. Kısacası niye tadında bırakmadın?.. Protestonu göster, topluca çık panelden... Fazlası zarar... Kendine de zarar, okuduğun okula da... En çok da okuluna yazık ettin... Kirlettin mülkiye rozetini... <br />
<br />
Ya polise gösterdiğin tepki... Anlarım, sevmez üniversite gençliği polisi... Ama koltuk sandalye fırlatmakta neyin nesi oluyor... Yıkıp dökmek diye bir kültür var mı o okulda?.. Hem fırlattığın koltukların birer tarihi miras olduğunu niye düşünemezsin... Yoksa bunlar öğretilmez mi oldu orada... Değersizleşti mi her şey orada da?.. Eğer öyleyse daha çok yanarım ben... Bir kale daha düştü derim... Acım, hüznüm katmerleşir... Umudum daha da tükenir... Kahrolurum ben...<br />
<br />
Polise bir şey söylemiyorum... Söyleyeceklerimi bir önceki yazımda söylemiştim zaten... Kısa vadede değişim zor gözüküyor... Nedense karşısında bir karartı görür görmez eli gaz silahına gidiyor... Beş on kişiyi savuştırmak o kadar zor sanki... Kaldı ki onca sivil polis içerdeyken, çevik kuvvet niye girmek ister içeriye...<br />
<br />
Yaşananlar karşısında "pes" demekten başka bir çıkış bulamıyorum... Yazık ki ne yazık...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-83976678788373573732010-12-08T14:39:00.000+02:002010-12-08T14:39:41.407+02:00Polisin gaza gelmesi...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3E30HnXmCauCKhRMtoxMPbRJEaOMlJB87kWWpH8QIxr569TZUd3P4XvITVIKr5xdpLXFXDkdX364xmJATSghxDxrXb_iXJmOqJhcbu2_MjnXBzQz_-jKqD0YmN-MKbKtvcqBrdx1_d4Q/s1600/Polis+%25C5%259Fiddeti.jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3E30HnXmCauCKhRMtoxMPbRJEaOMlJB87kWWpH8QIxr569TZUd3P4XvITVIKr5xdpLXFXDkdX364xmJATSghxDxrXb_iXJmOqJhcbu2_MjnXBzQz_-jKqD0YmN-MKbKtvcqBrdx1_d4Q/s200/Polis+%25C5%259Fiddeti.jpeg" width="200" /></a></div>Polisler copa sarılımış yine... Başbakan ile rektörlerin toplantısını protesto etmek isteyen üniversiteli gençlere dar etmişler dünyayı... Sen misin başbakanın katılacağı toplantıda gösteri yapmak isteyen?.. Tazyikli su ve biber gazıyla önce baya bir benzetmişler... Sonra sıra copa ve tekmeye gelmiş... Bu hengamede dövülen hamile bir kzı öğrenci de bebeğini düşürmüş... Televizyonlara yansıyan görüntüler hiç hoş değil... Ülkemize yakışmıyor, insanımıza yakışmıyor... Polisten yana yapılacak daha çok iş var gibi...<br />
<br />
Kızgın kalabalığın üzerine tazyikli su sıkan, biber gazı püskürten polislerin haleti ruhiyesini merak etmişimdir hep... Hangi ruh hali onları basit bir olay karşısında acımasız canavarlara dönüştürüverir diye... Ya da bu gazları, soğuk suları hiç kendi üzerlerinde denemişler midir diye... En azından eğitim amaçlı... Hani itfaiye haftasında kontrollü yangın çıkartılır ve sonra itfaiye gelir ve söndürür ya yangını... Öyle bir şey yani...<br />
<br />
Maalesef polisimizin refleksi şiddet üzerine kurulu... En ufak olayda refleks otomatik olarak devreye giriyor... Vuruyor, kırıyor, hırpalıyor... Yere düşmüş çaresiz birini görünce bir tekme de o atmadan geçemiyor... Görev bilinciyle, görev refleksiyle... Dediğim gibi refleks gereğini yapıyor... Kalabalığın arasında astımı olan, alerjisi olan, kalp sorunu olan birileri olabilir diye düşünemiyor... Gösteriye katılan herkesi adrenalin düşkünü macereperest sanıyor...<br />
<br />
O halde değişime bu refleksten başlamak gerekiyor... Vurma kırma odaklı refleksten, koruma kollama güdülü reflekse dönüşüm gerekiyor... Bu dönüşüm kapsamlı bir eğitimle sağlanabilir şüphesiz... Öyle demokrasi, insan hakları, bireysel özgürlükler gibi klişeleşmiş kavramlardan oluşan bir eğitim değil ama... İnsanı merkez alan bir eğitim... Dövdüğün kişinin de bir insan, bir ana, bir baba, bir kardeş, bir evlat olduğunu hatırlatan bir eğitim... Zor mu peki?.. Pek zor olacağını düşünmüyorum... Yeter ki bir yerinden başlansın...<br />
<br />
Bu şiddet sorunu ancak polisin kendisi tarafından çözümlenebilir diye düşünüyorum... Basına yansıyan şiddet görüntülerinde sorumluluk şüphesiz hükümete ait... Demokrasilerde genel kuraldır bu... Yönetim yetkisi kimdeyse sorumluluk da ondadır... Ama polis sorumluluk hükümette diye yırtamaz... Siyasi sorumluluk ayrı, mesleki sorumluluk ayrı... Polis her şeyden önce mesleğinin saygınlığını korumak durumundadır... Bu saygınlık son zamanlarda iyice irtifa kaybetmiş vaziyette... Polis işe tam bu noktadan başlamalıdır... Nerede hata yapıyoruz, niye yapıyoruz?.. Niye bu kadar çabuk kontrolümüzü kaybediyoruz?.. Kısacası niye gaza geliyoruz?.. Niye elimiz hemencecik gaz bombalarına gidiveriyor?<br />
<br />
Üniversite gençliği heyecan demektir... Sınav ve dersane baskısından kurtuluş demektir... Uyanış demektir... Kimlik, kişilik arayışı demektir... Hayata başlayış demektir... Başkaldırı demektir...Anlaşılabilir bir psikoloji yani... Bunlar olmadan üniversite üniversite olmaz zaten... Hödük yetiştiren mekteplerden ileriye gidemez... Polis halden anlamalıdır... Aslında karşıdakinin üniversite gençliği olmasına da gerek yok... Herkese aynı duyarlılıkla yaklaşmalıdır polis... Eylemcinin haklı haksız olduğuna kafa yormamalıdır... Sadece görevini yapmalıdır... Eylemin çığrından çıkmasına mani olacak önlemleri almakla yetinmelidir... İşi inada bindirmenin, kan davasına dönüştürmenin alemi yok...<br />
<br />
Evet, polisin kendini tartma ve sorgulama zamanı çoktan geldi... Geçiyor bile... Çağın gerisinde kalmış ilkel görüntülerden bir an önce sıyrılması gerekiyor polisimizin... Eğitim şart... Hemen ve derhal...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-70322733956727265882010-11-29T17:44:00.000+02:002010-11-29T17:44:24.630+02:00Ah bu mimler...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7kiNJeLTvb2GXVxO5894rtN096BTZ70D0suIp_xFBWNSCk8vrDXrk0bzUYArwkEhiDbEwDOShAfecZrD1rDtgkNeQz6eEU9MMQBdML71wC5VeSyd-RDDCbClRW2EkmgVTWBeOkyvvB5c/s1600/Mim.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7kiNJeLTvb2GXVxO5894rtN096BTZ70D0suIp_xFBWNSCk8vrDXrk0bzUYArwkEhiDbEwDOShAfecZrD1rDtgkNeQz6eEU9MMQBdML71wC5VeSyd-RDDCbClRW2EkmgVTWBeOkyvvB5c/s200/Mim.jpg" width="200" /></a></div>Dostlardan mim yağıyor bu günlerde... Hem de sağnak şeklinde... <br />
<br />
<a href="http://ruhgezginim.blogspot.com/">Ruhgezgini</a> arkadaşım 20 maddelik bir anket yollamış... Doğum ile ölüm arasındaki yaşanmışlıkları sevgi ve nefret ekseninde özetlememi istiyor adeta... Sevdiceklerim çoktur da, nefrete bulaşmamaya gayret ederim kendimce...<br />
<br />
<a href="http://minimalist-evdekorasyon.blogspot.com/">Minimalist</a> arkadaşım anılar, değerler ve bunların yüklendiği eşyalar üzerine bir yazı kaleme almamı istiyor... Felsefi derinlik olmazsa olazıdır bu yazının herhalde... Felsefi değeri olmasa da bazı anı kırıntılarım vardır herhalde diye düşündüm...<br />
<br />
<a href="http://melekyigit1990.blogspot.com/">Vesselam</a> arkadaşım "aşk nedir" diye soruyor bana... Kızılcık şerbeti nedir hiç bilir mi acaba...<br />
<br />
<a href="http://nehire-nehire.blogspot.com/">Yüreğine Gülümse</a> arkadaşım garip alışkanlıklarımı yazmamı istiyor 7 maddede... Sığar mı garabetlerim 7 maddeciğe diye düşünmeden edemedim...<br />
<br />
Gözümden kaçan başka mimler de olmuştur şüphesiz...<br />
<br />
Mimler güzel... Konuları da güzel... Ama kaybolmuşum ben... Yapılanlar ve yapılacaklar listesinde kaybolmuşum ben... Yolumu gözleyen yığınla iş arasında kaybolmuşum ben... Tezimi yetiştiremedim, af yolu gözler olmuşum ben... Danışmanıma söylenebilecek bütün masum yalanları tüketmişim ben... Kısacası yaşıyor muyum yoksa yaşamıyor muyum karar veremedim ben...<br />
<br />
Bu kaybolmuşluk serüveninde mimlere sıra gelir mi peki... Bilemem... Sıraya koydum işte... Ben diyeyim haftaya, siz anlayın seneye... Belki de kaynar gider araya...<br />
<br />
Mim dağarcıklarına beni de dahil eden tüm dostlarıma teşekkür ediyorum... Umarım cevapsız kalmazlar... Kalırsa da bağışlayın beni lütfen...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-6641382479485807022010-11-26T16:06:00.000+02:002010-11-26T16:06:32.518+02:00Kızamuk AğıdıBen, gamlı, donuk kış güneşi,<br />
Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum.<br />
Köyleri, yolları, dağı taşı<br />
Isıtıyor, avutuyordum.<br />
<br />
Bir köy gördüm tâ uzaktan,<br />
Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz,<br />
Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan,<br />
Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz,<br />
<br />
Ben gördüm bu köyü, damlarının altında,<br />
Çocukları kızamuk döküyor,<br />
Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,<br />
Gelincikler arasından öyle masum bakıyor.<br />
<br />
Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,<br />
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,<br />
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,<br />
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.<br />
<br />
Ali'lerin kızı Emine'yi gördüm,<br />
Öldü... Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü,<br />
İkindiye doğru, evlerine vardım,<br />
Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.<br />
<br />
Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,<br />
Ah, güllü Gülizar öldü,<br />
Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,<br />
Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.<br />
<br />
Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,<br />
Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,<br />
Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,<br />
Nasıl dönecektim aynı köye?<br />
<br />
İniyor ve karaltında örtüyordum,<br />
Bu çocukları, bu habersiz çocukları,<br />
Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum.<br />
Bir şey demek için açılmıştı dudakları.<br />
<br />
Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden<br />
Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,<br />
Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,<br />
Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.<br />
<br />
O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde,<br />
Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?<br />
Ben perişan, utanmış... bu köyün üstünde,<br />
Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz?<br />
<br />
Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün,<br />
Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan,<br />
Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin,<br />
Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan.<br />
<br />
Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın<br />
Bütün suçlarını kalbimde taşırım,<br />
Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın<br />
Karanlık gündüzün üstünde yaşarım.<br />
<br />
Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye<br />
Gücük ayda, kar örtülü bu ovada,<br />
Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,<br />
Gamlı ve perişan asılı duracağım havada.<br />
<br />
İkindiye doğru bırakıp kendimi<br />
Bu küçük mezarların üstüne.<br />
Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,<br />
Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne.<br />
Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,<br />
Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne <br />
<br />
Ceyhun Atuf KANSU<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDK62TWNn8QmuHjH2q3gaddHDzzAiWYfp7gZo-4FBTXNUhekIJ8FkWJQjK1CVCfkTbgH3lmJP3q7ivaKXTmN-PPqI_zqtFzEu9by5q-jrc5m1WjQmr3M_SqYHUyJ0JhN2UcRFdQkvkY88/s1600/K%25C4%25B1zam%25C4%25B1k.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDK62TWNn8QmuHjH2q3gaddHDzzAiWYfp7gZo-4FBTXNUhekIJ8FkWJQjK1CVCfkTbgH3lmJP3q7ivaKXTmN-PPqI_zqtFzEu9by5q-jrc5m1WjQmr3M_SqYHUyJ0JhN2UcRFdQkvkY88/s400/K%25C4%25B1zam%25C4%25B1k.jpg" width="400" /></a></div>Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-92093824258031136632010-11-24T16:09:00.000+02:002010-11-24T16:09:28.982+02:00Öğretmenlerimiz...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlEIz0-ZLjAjIBFLjt0UOZcELodChLeiTfEut9EQFFWR8q7jhTeKrNC9KW4Ay4oakVXmZ63p8gzsTqeZny-8bq2FaPtLQdSlVQRc5PEEKFDM5IhRnNvg4dT1OBQCCuVSmhyphenhyphen9QFP4ky1PQ/s1600/Ogretmen.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="149" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlEIz0-ZLjAjIBFLjt0UOZcELodChLeiTfEut9EQFFWR8q7jhTeKrNC9KW4Ay4oakVXmZ63p8gzsTqeZny-8bq2FaPtLQdSlVQRc5PEEKFDM5IhRnNvg4dT1OBQCCuVSmhyphenhyphen9QFP4ky1PQ/s200/Ogretmen.JPG" width="200" /></a></div>Bu gün 24 Kasım... Öğretmenler günü yani... Tek güne indirgenmiş hatırlamaları, kutlamaları pek sevmesem de... Yine de anlamlıdır öğretmenler günü... En azından anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi ticari boyutu ağır basan günlerden farklı görürüm öğretmenler gününü... <br />
<br />
Buralarda birer cumhuriyet altınına indirgenmiş olsa da... Bilirim farklı algılanır ülkemin farklı köşelerinde öğretmenler günü... Hele kuş konmaz kervan geçmez Anadolu köylerinde farklıdır öğretmenlik mesleği... Öğrencilik de farklıdır oralarda... İmkanlar sınırlı, ızdıraplar fazladır... Öğrenciden ziyade ırgattır, çobandır küçük yürekler... İşlemek gerekir o körpe yürekleri... Bir anne, bir baba şefkatiyle yaklaşmak gerekir onlara... Sadece dersi anlatmak yetmez... Dalmak gerekir iç dünyalarına... Sinmiş kişiliklerini alıp gün yüzüne çıkartmak gerekir... Kısacası çalışmak çabalamak gerekir... Kazanılacak bir kişi bir kişidir demek gerekir...<br />
<br />
Şehirde de zordur öğretmenlik... Gelir dağılımının bu kadar bozulduğu ülkemizde belki de daha zordur şehir öğretmenliği... Geçim derdi bir yanda, onca çocuğun sorumluluğu diğer yanda... Yokluk görmemiş zengin çocuğu ile kıt kanaat geçinen kapıcı çocuğunu aynı potada eritmek zor zanaat... Bilir bilmez her işe müdahil olan ne oldum delisi veliler de cabası... Ceberrut müdür ve müfettiş desen ayrı bir dert...<br />
<br />
Evet, hep ilkokul ekseninde ele alınır öğretmenler günü... Yersiz de sayılmaz bu algı... Zira minnacık yavruların anne babası gibidir ilkokul öğretmenlerimiz... Bu nedenle sınıf öğretmenliğine has bir duygu gibidir öğretmenler günü öğretmenliği... Zaten ortaokula (yenilerde ikinci kademe deniyor galiba) geçişle birlikte yavaş yavaş "hoca"ya dönüşür "öğretmen"lik... Mutlaka bir iki tane sevimsizi de çıkar bu hocaların... Dolayısıyla "öğretmen" kelimesinin tılsımı yavaştan bozulmaya başlar... <br />
<br />
Ama ben ortaokul ve lise öğretmenlerini de çok önemsiyorum... İlkokul beşe kadar olan dönemi "okulu ve okumayı sevdirme faaliyeti" olarak görüyorum ben... Bu dönemin telafisi her zaman vardır... Okuması zayıf olan öğrenci sonradan geliştirebilir bunu... Toplamayı çıkarmayı öğrenememiş bir çocuk fazlasıyla matematik dahisi olabilir sonradan... Ama ortaokulun telafisi yok gibidir... Lisenin ise hiçten telafisi yok... Bu nedenle ortaokul ve lise öğretmenliği çok daha önemlidir diye düşünüyorum... <br />
<br />
Öğretmenliğe biraz da sorumluluk cephesinden bakıyorum ben... Ülkemizde her şey matematik ekseninde şekilleniyor... Yani bir şekilde matematiği iyi olan öğrenci sürekli başarılı oluyor... Matematiğin kodlarını çözemeyen öğrenci ise, diğer derslerde allame-i cihan olsa bile bir noktaya kadar başarılı sayılıyor... O halde ortaokul ve lisedeki matematik öğretmenlerine çok iş düşüyor... Bir şekilde matematiği öğretmek gerekiyor bu çocuklara... Bir sınıftaki toplam öğrencinin yarısı matematik sorununu halledememiş ise o öğretmen başarısızdır benim gözümde... Bu konuda mazeret kabul etmiyorum... Sınıftaki çalışkan üç beş öğrenciye bakıp kendini kandırmamalı öğretmenlerimiz... O üç beş kişi bir şekilde başarılı olacaktır... Öğretmen olmasa da başarır o çocuklar... İyi öğretmen, başarıyı genele yayabilen öğretmendir... Kenarda köşede kalmış öğrencileri keşfedip arenaya sürebilen öğretmendir... Kolay mı peki?.. Değil ama imkansız da değil...<br />
<br />
Türkçe ve edebiyat öğretmenlerine de çok iş düşüyor ülkemizde... Genetik olarak okumayı sevmeyen bir milletiz biz... Yazı yazmayı da pek beceremiyoruz her nedense... Öğretmenlerimizin bu konuda da biraz gayret sarfetmesi gerekiyor... Okumayı sevdirecek yöntemler mutlaka vardır... O yöntemleri bulup uygulamaya sokacak öğretmenlerimiz... Ne yapsam okumuyor bu haylazlar diye sızlanmanın alemi yok... Okutulacak bir şekilde... Açıkçası "yazı yazma" konusunda ne yapılabilir bilemiyorum... Bu konu pek kolay bir mesele değil... Sanırım biraz da okumakla ilintili bir mesele... <br />
<br />
Ya diğer dersler?.. Hepsi de çok önemli hiç şüphesiz... Ama gözlemim o ki, matematik ve türkçeden iyi olan bir öğrenci diğer derslerden de başarılı oluyor bir şekilde... Ama matematik ve türkçeden başarısız olan bir öğrenci, diğerlerinden başarılı gibi gözükse de sonuca gidemiyor... <br />
<br />
Bizimkisi hariçten gazel okuma... Ne kadar zor bir uğraş olduğunu tahmin edebiliyorum eğitim işinin... Hakkı verilebilirse bir okadar da onurlu... Eser yaratmak büyük iştir... Eğitimli, kültürlü, başarılı nesil yetiştirmeden daha büyük eser olabilir mi peki?.. Eseriniz bol, gününüz kutlu olsun sevgili öğretmenlerim...<br />
<br />
<strong><span style="color: red; font-size: medium;">ÇOCUKLARIM <br />
</span></strong>Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,<br />
benim haylaz çocuklarım!<br />
Sınıfın en devamsızını<br />
bir sinema dönüşü tanıdım,<br />
koltuğunda satılmamış gazeteler...<br />
Dumanlı bir salonda<br />
kendime göre karşılarken akşamı,<br />
naneşekeri uzattı en tembeliniz...<br />
Götürmek istedi küfesinde<br />
elimdeki ıspanak demetini<br />
en dalgını sınıfın!<br />
İsterken adam olmanızı<br />
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun<br />
palto, ayakkabı yüzünden.<br />
Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda<br />
kiminiz Tahtakale’de çaycılık eder;<br />
biz inceleye duralım aç tavuk hesabı,<br />
tereyağındaki vitamini<br />
ve kalorisini taze yumurtanın!<br />
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta,<br />
çevresini ölçtük dünyanın,<br />
hesapladık yıldızların uzaklığını,<br />
Orta Asya’dan konuştuk <br />
laf kıtlığında.<br />
Neler düşünmedik beraberce<br />
burnumuzun dibindekini görmeden<br />
bulutlara mı karışmadık!<br />
“Hazan rüzgârı”nda dökülmüş<br />
“hasta yapraklar”a mı üzülmedik!<br />
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde<br />
kendimizi unutarak!<br />
<strong>Rıfat Ilgaz-1943 </strong>Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-58373382987703806232010-11-09T15:28:00.000+02:002010-11-09T15:28:38.652+02:00Kurban ekonomisi...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKxqbQgUcs3vXFmu5GD1j7mJYtiLlmaIHjowatt8FEC4ZZrxx7dfdpw3pLlVQ3aADXPPs-sCXUOjqzFn2ONLoeTKDgv8_vvavdPZHoVn7iELsfIjbMVJRBXb4gm8O50NebFk49jMR90o8/s1600/Kurban.gif" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKxqbQgUcs3vXFmu5GD1j7mJYtiLlmaIHjowatt8FEC4ZZrxx7dfdpw3pLlVQ3aADXPPs-sCXUOjqzFn2ONLoeTKDgv8_vvavdPZHoVn7iELsfIjbMVJRBXb4gm8O50NebFk49jMR90o8/s200/Kurban.gif" width="164" /></a></div>Bayramları çok severim bilirsiniz... Dini, milli hiç farketmez... Kaynaşmaya, paylaşmaya vesile olarak görürüm böyle günleri... Ama kurban bayramı biraz sevimsiz gelir bana... Olayın dini boyutu başka tabi ki... Orasına diyecek bir sözüm olmaz... Kutsal kitaplar yazmışsa başım üstüne... Sorgulamaktan bile imtina ederim...<br />
<br />
Olayın dini boyutunu bir kenera bırakacak olursak... Kurban bayramındaki şehir manzaraları rahatsız eder beni... Kurban çadırları, kamyonetlerde taşınan gözü pörtlemiş danalar, kan revan içindeki kesim alanları, et paylaşan kalabalıklar pek bir sevimsiz gelir bana... Bu nedenle içi buruk girerim bu bayrama... Bu iş ne kadar organize de yapılsa sinmez içime... Çağımızın şehir yaşantısına uygun yeni bir yorum gerekiyor galiba bu bayrama... Yapılabilir mi, ya da ne zaman yapılabilir bilemiyorum...<br />
<br />
Kurban ibadeti aynı zamanda ekonomik boyutu olan bir ibadet... Parasal yanı var yani... Parasal boyutu olan her olgunun zamanla değişime uğraması kaçınılmazdır... Bu ibadet de mutlaka zamanla değişime uğramıştır... Ekonomik getirisini maksimize edecek şekilde bir değişim... Ama bu konunun uzmanı değilim... Ne söylesem temelsiz yani... Sadece gözlemleyebildiklerimi yazıyorum... <br />
<br />
Daha bir kaç yıl öncesine kadar "deri" ekseninde fiyatlanırdı bu bayramın ekonomik boyutu... Kurban bayramı deri kapmaca yarışına sahne olurdu... Deri toplamaya yetkili ve yetkisiz kişiler olurdu... Bu işe soyunanlar en çok deriyi toplama gayretine girerdi... İyi organize olabilenler fazla deri toplar, bunu iyi paralara tahvil ederlerdi... Bu dönemde kurban ekonomisinin hacmi haliyle pek büyük değildi...<br />
<br />
Kurban sektörü son yıllarda şekil değiştirdi... Derinin yüzüne bakan yok şimdilerde... Bağış yoluyla kurban kesimi moda oldu artık... Bağışlayan zahmetinden kurtulmuş oluyor, bağışlanan da deriden daha büyük bir ekonomik değere kavuşmuş oluyor... Çift yönlü kazanç anlayacağınız... Önceleri aile başına bir kurban kesilirken, bu günlerde aile ferdi başına bir kurbana doğru gidiyor... Yorumlar, fetvalar bu yönde gelişiyor zira... Olayın ekonomik boyutu bu trendi zorluyor olsa gerek... Her neyse...<br />
<br />
Asıl kurban ekonomisi bu noktada başlıyor... Yani kurban bağışlarıyla... Diyanet Vakfı, Mehmetcik Vakfı, Kızılay, Lösev, çeşitli dernek ve cemaatler... Bunlar ve daha niceleri vekalet yoluyla kurban bağışı kabul ediyor... İstisnalar dışında bu işi yapanların kesim konusunda pek bir hile yaptığını sanmıyorum... Yani bağışlayanın kurbanı mutlaka onun adına kesiliyordur... En azından geçen yıl basına yansımış olan hadiselerden sonra bu yıl bu konuda bir suistimalin olacağını düşünmüyorum... Ancak çoğu kimse kesilen etlerin fakir fukaraya dağıtıldığını sanıyor... Evet bir kısmı böyle değerlendiriliyor... Ama çok önemli bir kısmı satılarak paraya tahvil ediliyor... Satılsın, ona da bir itirazım yok... Nasıl olsa bu işi yapan kuruluşların hizmetleri doğrultusunda kullanılacak bu paralar... <br />
<br />
Peki sorun nerede... Sorun iki noktada ortaya çıkıyor... Birincisi, daha fazla bağışta bulunulması için toplum sürekli yönlendiriliyor... Bazı cemaat ve topluluklar bu konuda adeta seferberlik ilan etmiş vaziyette... Doğmamış çocuk için bile kurban kesilmesi gerektiğine dair fetvalar yayınlanıyor... Önceleri aile başına kesilen kurbanlar şimdilerde neredeyse fert başına doğru gidiyor... Kurbanlardan biri ev için kesiliyorsa, diğerleri bağışlanıyor haliyle... Bu da doğal olarak kurban bayramı dolayısıyla kesilen hayvan sayısının artması demek... Artan hayvan talebi fiyatları şişirdikçe şişiriyor... Sorunun diğer ayağı ise bağış yoluyla kesilen hayvanların karkas et olarak piyasada satılmasında yatıyor... Piyasada satılan etler bir kaç tüccarın elinde toplanıyor... Bir kaç tüccarın eline geçen etler, yıl içinde manipüle edilmiş fiyatlardan mutfaklarımıza giriyor... Son yıllardaki et fiyatlarında yaşanan artışın ana sebebi budur diye düşünüyorum... Yani bağış yoluyla kurban kesiminin yaygınlaşması... Yoksa ülkemizdeki hayvan sayısında denildiği gibi dramatik bir düşüş falan yaşanmıyor... Sadece aynı anda kesilen çok sayıdaki hayvanın belli ellerde toplanması hadisesi yaşanıyor...<br />
<br />
Evet, her olgu kendi ekonomisini yaratıyor... Kurban bayramı da Kurban Ekonomisi diyebileceğimiz yeni bir disiplinin doğmasına neden oldu... Bu ekonominin parasal hacmi gün geçtikçe daha da büyüyor... Arz tarafı iyi yönetilemediği için, bu yeni ekonomi bize artan et fiyatları olarak yansıyor... En azından et fiyatlarının artmasında kaldıraç görevi görüyor...<br />
<br />
Her şeye rağmen bayramlarımız güzeldir... En azından güzel tarafından bakmaya çalışmalıyız... Herkesciklerin kurban bayramını şimdiden kutluyorum...<br />
<br />
<strong><span style="color: #660000;">PS:</span></strong> One Lovely Blog Award listesine beni de dahil etme inceliğini gösteren sevgili arkadaşım <a href="http://momolbc.blogspot.com/">Gımızı Momol</a>'a şükranlarımı sunuyorum... Nedir, kime verilir, niye verilir bilemiyorum ama ödül ödüldür işte...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-65719908792919423612010-11-03T17:12:00.000+02:002010-11-03T17:12:41.221+02:00Devletimiz büyüktür affeder...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZx9_P2i4tAB1yAhW8Mn7JghAKThTDGgErGFTUzIuGLT3Jwg2zOMTILWDiEhs5gBZ5V7gxcDnMCUxRy1j4mRKx2F_fwFf6ejAtOH3U0ax6Wyuxi_wUM5Red_AD2UcCZLK0_JKSDsmJRqQ/s1600/Vergi+aff%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="152" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZx9_P2i4tAB1yAhW8Mn7JghAKThTDGgErGFTUzIuGLT3Jwg2zOMTILWDiEhs5gBZ5V7gxcDnMCUxRy1j4mRKx2F_fwFf6ejAtOH3U0ax6Wyuxi_wUM5Red_AD2UcCZLK0_JKSDsmJRqQ/s200/Vergi+aff%C4%B1.jpg" width="200" /></a></div>Hata yapmak kula mahsustur... Yapıyoruz hataları... Borç takıyoruz devletimize... Vergi borcu, elektrik borcu, su borcu, prim borcu, trafik cezası borcu derken birikiyor borçlarımız... Biliyoruz ki devletimiz büyüktür... Azametlidir... Bağışlayıcıdır... Barıştan yanadır... Tasalanmamak gerek borçtan yana... Affedicidir devletimiz... Affetmek büyüklüğün şanındandır zaten...<br />
<br />
Evet, yine öyle oluyor... Bağışlıyor devletimiz... Seçimler yaklaşırken yine af hazırlığında devletimiz... Başbakanımızı da bilgilendirmişler... İcazet almışlar... Kapsamlı bir af olacakmış... Vergi, elektrik, su, doğal gaz, trafik cezası, üst kurullar tarafından kesilen cezalar, ecri misiller, prim borçları ve daha niceleri... Her türlü borca af getiriyor devletimiz... Barışıyor her kesimle... Kucaklaşıyor halkıyla... Siliyor alacağını... Gösteriyor büyüklüğünü... Fazla da istediği bir şey yok ha... Yaklaşan seçimlerde uslu olmamızı istiyor o kadar... Geçmiş kırgınlıklardan, dargınlıklardan arınmış olarak gitmemizi istiyor sandık başına... Başka bir hesabı yok...<br />
<br />
Ben ise pek mahzunum... Kaçırdım yine fırsatı... Borçsuz yakalandım yine büyük barışmaya... Sazan gibi zamanında ödemişim bütün borçları... Haksız yere yazılan trafik cezasını bile %25 indirim yapıyorlar diye koşa koşa ödemişim... Araba vergilerini, elektrik faturalarını, su faturalarını hep zamanında ödemişim... Kalmamış hiç bir şeyim büyük kucaklaşmaya... Pek saf hissettim kendimi şimdi... Öyle olur zaten hep... Avucumu yalarım her daim... Akaryakıt zamlarına da boş depo yakalanırım hep... Iskalarım fırsatları bir bir... Korkarım borçtan harçtan... Bulur buluşturur, öderim günü gününe... Devletim büyüklüğünü gösterdiğinde de yalarım avucumu... Yine yalayacağım avucumu işte... Ne yapayım şimdi ben...<br />
<br />
Evet, af geliyor... Hem de en kapsamlısından... Horzumlar, hortumcular, nayloncular affediliyor bir bir... Adı vergi barışı mı olur, varlık barışı mı olur bilemem artık... Kanunda af yazmaz ama affın babası yer alır maddelerde... Hayırlı olsun milletimize... Sevinsin uyanıklarımız... Borcunu ben gibi zamanında ödeyen saflar mı? Geçmiş olsun onlara... Kim dedi onlara kuzu olun diye... Vatandaş gibi vatandaş gerek bu memlekete...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-55157240068274913812010-11-01T16:14:00.000+02:002010-11-01T16:14:06.596+02:00Bir bayramı daha uğurlarken...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRVovVkqQUE2Tc6DvVPlMb4iJQVBRGqKgDOPSWb0fstBB9pTI1i96QaaU9osHg2pW-k1m4MTJapUYpsHgwIu3RWtx6MHKBr7p5MA21NZHWQWpSj-c76hjX9p0F2hbwC9eATgOz9jx-fi0/s1600/Cumhuriyet.bmp" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" nx="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRVovVkqQUE2Tc6DvVPlMb4iJQVBRGqKgDOPSWb0fstBB9pTI1i96QaaU9osHg2pW-k1m4MTJapUYpsHgwIu3RWtx6MHKBr7p5MA21NZHWQWpSj-c76hjX9p0F2hbwC9eATgOz9jx-fi0/s200/Cumhuriyet.bmp" width="168" /></a></div>Evet, bir Cumhuriyet Bayramını daha uğurladık... Bu günlerde bayrama doyduk desek yeridir... Dini, milli bayramlar arka arkaya geliyor bir süredir... Daha bir süre de böyle gidecek... Neyse şikayetim yok benim... <br />
<br />
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına çocukların okulunda başladık... Klasik konuşmalar yapıldı, şiirler okundu, marşlar söylendi... Ankara'da havalar biraz soğuktu... Bundan olsa gerek, bayrama ilgi biraz azdı... Daha önceki yıllara nazaran daha az sayıda veli ve öğrenci gelmişti törene... Bayram kapsamındaki etkinliklere çocukların ilgisi velilerden daha azdı... Velileri oldukça ilgili gördüm... Tabi kendini elindeki fotoğraf makinesi ve kameraya kaptırmış olan velilerden bahsetmiyorum... Onların tek derdi bir kaç kare görüntü yakalamaktan ibaretti... Buna da fazlasıyla alıştım zaten... Her neyse... Anladım ki, Cumhuriyetin önemini ve kıymetini ancak olan biteni biraz idrak edebilecek yaşa gelmiş biz büyükler anlayabiliyoruz... Çocuklar için biraz erken bir mevzu bu cumhuriyet...<br />
<br />
Bayramda yaşananlar benim açımdan oldukça düşündürücüydü... Cumhuriyet Bayramı, ulus olarak en önemli milli bayramımız... Birbirimize kenetlenmemiz gereken günlerden biri... Her türlü husumetin, kırgınlığın, ayrışmışlığın unutulması gereken bir gün... Ama hiç öyle olmadı... Protokol gereği zoraki bir araya gelen büyüklerimiz bırakın tokalaşmayı, birbirinin yüzüne bile bakmadı... Asık suratlarıyla biri anyaya baktı, diğeri konyaya... Devletin başındakiler ortak bir baloda bile buluşamadı... İktidarın balosu ayrı, muhalefetin balosu ayrıydı... Askerler de alternatif balolarda buluştu... Tam bir ayrışma ve çatışma görüntüsü sergilendi anlayacağınız... Hem de bilerek ve isteyerek... Gözümüze sokarcasına... Oysa kutlanan cumhuriyetti... Bir toplumun yeniden doğuşunun ve yörüngesinin yeniden tanımlanmasının adı olan cumhuriyet... Kısacası yaşananlar cumhura da yakışmadı, cumhuriyete de... Onu bize armağan edene hiç yakışmadı...<br />
<br />
Olup biteni endişeyle izliyorum... Yarınlara dair pek bir umudum kalmadı sayılır... Artık haklı haksız ayrımı da yapmıyorum... Haklı olsanız ne yazar, haksız olsanız ne yazar... Millete reva mı bu?.. Sıkıldım alayınızdan...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-65560635062954780122010-10-15T16:32:00.002+03:002010-11-11T10:28:50.674+02:00Mim mevsimindeyiz galiba...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhRIL2oeVPDsSZTLUgnHS14GF9MKHwOeH794N8C3C5nc4s1t5B7Uja7jJIJjBMFC2jYlPU9NUeDoOzH-UVN2LfRiBbHbgnU_BpK-WNVeKiGPvQ9tS_-cFJzBZiEJn84u2tvwnsyhWWy5o/s1600/Deliler+Teknesi1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ex="true" height="159" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhRIL2oeVPDsSZTLUgnHS14GF9MKHwOeH794N8C3C5nc4s1t5B7Uja7jJIJjBMFC2jYlPU9NUeDoOzH-UVN2LfRiBbHbgnU_BpK-WNVeKiGPvQ9tS_-cFJzBZiEJn84u2tvwnsyhWWy5o/s200/Deliler+Teknesi1.jpg" width="200" /></a></div>Sevgili <a href="http://eymenli.blogspot.com/">essra</a> arkadaşımın mimlenmişler listesinde ismim var... Bilirsiniz pek sevmem bu mim mevzuularını... Yine de kıramam kimsecikleri, kaçamaktan da olsa cevaplamaya çalışırım... Kaldı ki essra gibi pek naif bir arkadaşa karşı kayıtsız kalmam hiç yakışık almaz... Neyse ki bu mimin konusu oldukça basit... En çok tıklanan beş postumun sıralanması isteniyor... Bunu ben de çok merak ediyordum ama nasıl bileceğime dair hiçbir fikrim yoktu... Kara kara düşünürken imdadıma on parmağında on marifet arkadaşım <a href="http://www.inciminci.com/">Nezihe</a> yetişti... Meğer kumanda paneline girip istatistikler bölümünü tıklayınca her şey çıkıyormuş karşımıza... Bu kadar basit yani... Nezihe dedim de aklıma okyanus ötesi günlerim düştü bak... Ne yapıyordur acaba şimdi Suna Teyze ile Hikmet Amcalar... Umarım sağdır ve sağlığı sıhhati yerindedir her ikisinin de... Yaban ellere düşüp de özünü, benliğini muhafaza edebilen ender insanlardandı... Çok iyiliklerini gördüm, Allah bin kere razı olsun kendilerinden... Neyse gevezeliği bırakayım da mime döneyim tekrar...<br />
<br />
İstatistikler bölümünü tıklayana kadar hangi yazım ne kadar ilgi görmüştür diye bir fikrim yoktu... Zira postumu çok hızlı yazarım ve bir daha da dönüp bakmam yüzüne... Çünkü ne zaman ki daha önce yazdığım bir şeye tekrar bakacak olsam, mutlaka "keşke şöyle yazsaymışım" diyeceğim bir yanını bulurum... Bu da haliyle canımı sıkar... En iyisi yaz ve at bir kenera... Doğur, sokağa bırak gibi bir şey yani... Sırf daha önce yazdıklarımla tekrar yüzleşmemek için, yorumlara cevap yazma konusunu da çok ihmal ediyorum... Bu konuda çok da mahcubum aslında... Bu yazım aynı zamanda yorumlarına feedback alamayan arkadaşlarıma bir nevi özür dileme olsun...<br />
<br />
Şimdi sırada en çok tıklama alan postlarım var... Yazıların çoğunu unutmuş gitmişim, tekrar açıp okumam gerekti... Okuyunca ben de hak verdim... Eh, fena yazılar değilmiş doğrusu dedim...<br />
<br />
1. <a href="http://delilerinteknesi.blogspot.com/2010/06/kazanma-hrs-ve-turkcell-ornegi.html">Kazanma hırsı ve Turkcell örneği</a> (272 tık)<br />
<br />
2. <a href="http://delilerinteknesi.blogspot.com/2010/07/evet-mi-desem-hayr-m.html">Evet mi desem, hayır mı?</a> (106 tık)<br />
<br />
3. <a href="http://delilerinteknesi.blogspot.com/2010/04/tecavuze-ugrayan-ksraklar.html">Tecavüze uğrayan kısraklar</a> (53 tık)<br />
<br />
4. <a href="http://delilerinteknesi.blogspot.com/2010/06/staj.html">Staj</a> (37 tık)<br />
<br />
5. <a href="http://delilerinteknesi.blogspot.com/2009/12/veli-toplants.html">Veli toplantısı</a> (26 tık)<br />
<br />
Görevimi tamamlamış olmanın huzuru içinde ben de beş kişiyi mimlemem gerekiyor ama yapmayacağım bunu... Şu cuma akşamı ne güzel hafta sonu planları yaparken kimseciklere iş çıkaramam şimdi... İsteyen seve seve alsın bu mimlerden deme gibi bir anlamsızlığa da imza atamam... O halde herkesciklere güzel bir hafta sonu diliyorum...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-48110495148041902302010-10-14T17:36:00.000+03:002010-10-14T17:36:18.733+03:00Türk; övün, çalış, güven...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYUKIkO7P9q0kKLEuiO6bgzNUnRX1HUtLJsbJDIcIcJ9cvAtHMA0ENw-DzsoTaGpt6RJMnvMjoS8UEN9XLJNTRVODtOy5sLiq6EO38KzmFl43bHbT2tGIJJTnNP5Zj9y5_KtKOUO1z_3U/s1600/Madenci.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ex="true" height="140" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYUKIkO7P9q0kKLEuiO6bgzNUnRX1HUtLJsbJDIcIcJ9cvAtHMA0ENw-DzsoTaGpt6RJMnvMjoS8UEN9XLJNTRVODtOy5sLiq6EO38KzmFl43bHbT2tGIJJTnNP5Zj9y5_KtKOUO1z_3U/s200/Madenci.jpg" width="200" /></a></div>Atatürk'ün bu sözünü çok severim... Cesaretlendirme, moral verme, öz güven aşılama, çalışmaya teşvik etme... İyiden yana ne ararsan var bu cümlede... Nebileyim "Ne mutlu Türküm diyene" veya "Bir Türk dünyaya bedeldir" gibi sözlerdeki sığlık ve neden-sonuç ilişkisinden yoksunluk yer almaz bu cümlede... Nerede bu sözü görsem derin derin düşünürüm... Anlam zenginliğine bir kez daha hayran kalırım... Her ne kadar sürekli yanlış yazılmış olarak karşıma çıksa da... Nedense "övünme" kelimesi hep "öğünme" olarak yazılır...<br />
<br />
Nereden aklıma düştü şimdi bu söz?.. Anlatayım müsadenizle... Bütün dünya şu Şili'deki maden ocağında mahsur kalan 33 madencinin kurtarılması hadisesine kitlendi ya... Dün işten sonra eve geldim... Baktım eşim televizyona kitlenmiş sayıp duruyor... 16. da sağ salim çıktı... 17, 18... Gece geç saatlerde yatağa gittiğimde son olarak 21. kişi çıkmıştı gün yüzüne... Sabahleyin haberlere baktığımda nihayet hepsi kurtarılmıştı sağ salimen... <br />
<br />
Esasen büyük başarı... En ufak riskleri bile hesaba katarak yapılan bir kurtarama operasyonu... Hiç acele etmeden, paniklemeden, panikletmeden... Düşündüm de bizde olsa kesin halat kopardı beşinci madenciden sonra... Hele bir sağlık görevlisi ile bir teknisyenin rehberlik yapmak için aşağıya kuyuya inmesine resmen şapka çıkardım...<br />
<br />
Peki bütün bunların yukarıdaki sözle ne bağlantısı var diyeceksiniz şimdi... Olmaz mı efendim... Şili'deki bu muazzam başarı kıskançlık damarını kabartmış sayın bakanımızın... Hemencecik demeci patlatmış sayın bakanımız Ömer Dinçer... "Onlar 69 günde kurtardı, biz 3 günde kurtarırdık" demiş... Hemde Zonguldak'ta iki madencimizin cesedi hala yerin altında beklerken... Bilirim yapar... 3 günde değil, 2 günde de yapar... Matkabın ucunu madencilerin yanına indirir indirmesine de... Madenciler sağ mı çıkar, delik deşik olmuş bir vaziyette mi çıkar orasını bilemem ben... Bizde mutlak başarı önemsizdir... Önemli olan ne kadar kısa sürede olayın bitirildiğidir... Haa bu arada 3-5 kişi ölmüş, önemli değil... Kurtarma zayiatı denir, olur biter... Aynen Melih Gökçek'in köprüleri gibi... 61. Gün Köprüsü, 28. Gün Köprüsü, vs... Köprünün bağlantı yolları olmamış, atılan asfalt üç gün sonra çökmüş, her gün kaza olmuş, önemli değil bunlar... Ayrıntıdır onlar...<br />
<br />
Sayın bakan uyarıyor bizi... Şili'deki ile bizimkileri karıştırmayın diyor... Oradaki "göçük", bizimkiler "patlama" diyor... Sanki patlamaların olmaması için yapılması gerekenleri ben takip edip denetleyeceğim... Ya da patlama dediği şeyin önlenemez bir hadise olmadığını bilmem ki nasıl anlatacağım sayın bakana... <br />
<br />
Her neyse... Biz övünmemize bakalım... Çalışıp, güvenme kısmı mı?.. Ayrıntıdır orası... Özüne bakalım olayın...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-2029561537003362762010-10-08T17:02:00.000+03:002010-10-08T17:02:15.132+03:00Gandi nereye...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzuM44pyt-TOUcGxKgaU4NNHVUZOWcra-xsnAQ6Hg7yTywWj1iU0_i9Aq2P9t5YFneO5WDnaS6nfhXxSNyc3hMjms28i36UO_8GVzgtMs87b0fGcSlX6XMWmFKgNeAKPJnjeAAKr7NPbA/s1600/Kilicdaroglu.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ex="true" height="149" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgzuM44pyt-TOUcGxKgaU4NNHVUZOWcra-xsnAQ6Hg7yTywWj1iU0_i9Aq2P9t5YFneO5WDnaS6nfhXxSNyc3hMjms28i36UO_8GVzgtMs87b0fGcSlX6XMWmFKgNeAKPJnjeAAKr7NPbA/s200/Kilicdaroglu.jpg" width="200" /></a></div>Kılıçdaroğlu'nun bir Gandi edasıyla gelişi heyecanlandırmıştı geniş kitleleri... Özellikle de alternatif bir renk arayanları... Ben de heyecanlanmıştım doğrusu... Heyecanımı hala da muhafaza etmeye çalışıyorum... Zira ülkemiz için ortanın solunda güçlü bir partiye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum...<br />
<br />
Peki Gandi hareketi nasıl gidiyor? Bu konuda net sinyaller alamıyorum maalesef... Zira referandum sonrası her kesimde siyasi bir yorgunluk var... Ortada bir atalet havası var ama bu durum herkes için geçerli... Dolayısıyla Gandi hakkında iddialı gözlemlerde bulunamıyorum...<br />
<br />
Yine de bir fikrim var tabi ki... Referandum süreci ve sonrasındaki atmosfere bakılacak olursa, Gandi için "işte bu" diyemiyorum maalesef... Yavan bir tarafı var... Yeterli heyecanı da yok, yeterli heyecan da yaratamıyor... Sanki elbise üzerine bol gelmiş gibi bir hali var... Bu günler için bir hazırlığı olmadığı kesin... Özal vari plan program sunamıyor, kangren olmuş meseleleri çarpıcı bir şekilde ortaya koyup "çözümü şuduır" diyemiyor... AKP'nin kuyruğuna takılmış bir görüntü veriyor her daim... Yerli yersiz çıkışları oluyor zaman zaman... Genel af gibi... Türban meselesi gibi...<br />
<br />
Genel af konusunda söylediklerini kendisinin bile tam olarak anladığını sanmıyorum... Türban konusuna da bu güne kadar pek kafa yormadığı anlaşılıyor... Sorunun ne olduğunu bile tam olarak bildiğini sanmıyorum... Bu konuya niye müdahil olduğunu da anlamış değilim... CHP'nin bu konuda geleneksel bir yaklaşımı var malum... Bu yaklaşım da kolay kolay değişecek gibi değil... Tarihsel ve sosyolojik derinliği var bu yaklaşımın... Bu konuya girmek, paçayı sıvamadan buturaklı tarlaya dalmak gibi bir şey... Çözeceğim diyor, başka da bir şey söylemiyor... Bırakın türban konusunda sıkıntı yaşayan kesimi, CHP tabanında bile "evet çözer" dedirtebildiğini sanmıyorum... Sonra Pakistan'dan, İran'dan örnekler veriyor... Konuyu anlamadığı oradan belli... Verdiği örnekler, oradaki dindar kesimin örtünme şekli değil... Bilakis normal koşullarda örtünmeyecek olanların zoraki örtünmeleri... Yani şunu demek istiyorum... Gandi kültürel ve fikirsel zenginlik olarak Baykal'ın eline su bile dökemez... <br />
<br />
Taktik konusunda da çok toy kalıyor bizim Gandi... Türban konusunda kendini bağladı ya... Kaçırır mı bu fırsatı AKP... Bak hemencecik "türbanlıya karışma genelgesi" gönderdi üniversitelere YÖK... Doğal olarak sesini bile çıkaramadı CHP... Zira "çözeceksin madem ne itiraz ediyorsun kardeşim" derler adama... Kürt meselesinde de net bir fikrinin olduğunu sanmıyorum CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun... Bu konuda sınırlarımızı aşan baskılar sonucunda yeni gelişmeler oldukça yalpalayıp duracak gibi gözüküyor CHP... Kılıçdaroğlu bu konularda çok hazırlıksız gibi... Baykal kıvraklığı da yok... Mikrofonu ağzına dayadıklarında bocalayıp duruyorsun haliyle...<br />
<br />
Esasen Kılıçdaroğlu'nun Gandi olmasını sağlayacak mesleki, kültürel ve siyasi bir geçmişi de yok gibi... SSK Genel Müdürlüğü falan hikaye görevler... Bu görevlerde insanın kendini yetiştirip geliştirmesi mümkün olmaz... Günlük rutin vazifelerin dışına çıkamazsınız bu görevlerde... Kılıçdaroğlu'nu Kılıçdaroğlu yapan meslek Hesap Uzmanlığı mesleğidir... Bu meslek saygın bir meslektir... Torpilin falan işlemediği nadir memurluklardan biridir... Üniversitelerden mezun olan en başarılı öğrencileri seçerler ve iyi eğitirler... İyi de ahlak verirler... Dürüst adam yetiştirir Hesap Uzmanları Kurulu... Yamuğu, çürüğü pek olmaz bu camianın... Çok çalışır Hesap Uzmanları... Tüyü bitmemiş yetimin hakkını hırsızlara kaptırmamak için aşırı gayret gösterirler... Ama alanları çok dardır... Maliye, muhasebe ve vergi dışına pek çıkmazlar... Biraz da iktisat bilirler o kadar... Bu anlamda en girift dosyaları analiz edebilir hesap uzmanları... İçinden çıkılmaz dosyaları çözebilir hesap uzmanları... Yalnız çalışır hesap uzmanları... Bir dosya üzerinde aylarca, yıllarca çalışır... Dalar gider dosya deryasına... Çözer hesap uzmanı... Kim neyi kaça almış, kaça satmış, ne kazanmış, ne beyan etmiş, ne kaçırmış, nasıl kaçırmış, kaçırdığını nerede saklamış... Bunları iyi bilir hesap uzmanı... Kısacası kendi görevini iyi bilir ve iyi yapar hersap uzmanı... Ama fazlasını beklememek gerekir hesap uzmanından... Fazlasını da öğrenmeye kalksa kendi mesleğinde derin olamaz zaten hesap uzmanı... Dolayısıyla siyaset uzmanlığı beklememek gerekir hesap uzmanından...<br />
<br />
Bu hesap uzmanlığı mevzuuna niye bu kadar derin girdim peki?.. Çünkü biz Kılıçdaroğlu'nu hesap uzmanlığı yönüyle tanıdık da ondan... Dosya arayan, dosya sorgulayan, olayları iyi analiz eden ve tezini belgelerle ıspatlayan Kılıçdaroğlu... Evet, Kılıçdaroğlu bu konuda çok başarılı... Çünkü uzmanlık alanı bu... Fazlasını beklememek gerekir...<br />
<br />
İçimden bir ses Hesap Uzmanlığı konusunda çok iddialı konuştun diyor... Evet farkındayım... Aslında hiç bir konuda bu kadar iddialı konuşmamak gerek... Zira birileri çıkar, Unakıtan'da hesap uzmanı kökenliydi deyiverir... Neyse kimse demeden ben demiş olayım ve Unakıtan mevzuunu başka bir yazıya saklayalım... Bak şimdi aklıma Ahsen Hanım düştü... Ne kadar da özlemişim sempatik yüzünü... Clevland falan derken unuttuk gittik kendisini... Gerçekten özlemişim Ahsen Hanımı... Tonton yengem benim...<br />
<br />
Çok uzun oldu farkındayım... Hemencecik topluyorum... Ama üç beş kelimeyle de toplanmaz ki bu mevzu... Neyse... Olduğu kadar... Evet Gandi hayali suya düştü gibi... Ama umut fakirin ekmeği... Ye memet ye... Daha seçime çok... Çok sular akar bu köprünün altından...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-21139516772793005502010-10-04T15:19:00.000+03:002010-10-04T15:19:31.204+03:00ÖSYM 2...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUtiJSAORaMnUkBjd1hz9dWPiggsXAAASe-BRX3X81-c4Ed05X2MbpmaeTzb1H2NO2lNDaX2X26eDMfHtazpgLGlU7ARbVAZ3v29zpJq5atnNssbBxseD6JiaYvQj2MN6PFpEym_xF6ho/s1600/OSYM+Baskan.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUtiJSAORaMnUkBjd1hz9dWPiggsXAAASe-BRX3X81-c4Ed05X2MbpmaeTzb1H2NO2lNDaX2X26eDMfHtazpgLGlU7ARbVAZ3v29zpJq5atnNssbBxseD6JiaYvQj2MN6PFpEym_xF6ho/s200/OSYM+Baskan.jpg" width="200" /></a></div>Daha önce ÖSYM üzerine bir yazı yazmıştım malumunuz... Bu kurumu önemsediğimi, başkansız bırakılmaması gerektiğini, eski saygınlığını bir an önce tekrar kazanması gerektiğini falan yazmıştım... Bu konuda YÖK bir adım attı ve bir profesörü vekaleten ÖSYM başkanı olarak görevlendirdi... Bu vekaleten görevlendirmelere oldum olası kıl olurum... Bir nevi "rüştünü bir ıspatla" der gibi bişeydir vekaleten görevlendirmeler... Atanan kişiye güvenmediğinizi daha baştan hissettirmiş oluyorsunuz... Hadi bir başla da görelim der gibi... Atanan vekilin psikolojisini tahmin edebiliyorsunuzdur herhalde... Hep bir kendini ıspatlama gayreti... Asaleten atama süreci geciktikçe siz bile kendinize güveninizi kaybediyorsunuz yavaştan... Olacak şey değil, ama çok oluyor ülkemizde maalesef... Her neyse konumuz şimdi bu vekalet-asalet meselesi değil...<br />
<br />
ÖSYM üzerine ikinci seri bu yazıyı kaleme almamın sebebi, <a href="http://yasaminkiyisinda.blogspot.com/">Nur Hanımefendi</a>nin "yeni başkanı nasıl buldunuz" şeklindeki sorusudur... Nedense "iyi buldum, okumuş mühendis olmuş, yetmemiş profesör olmuş. Daha ne olsun" şeklinde geçiştirme bir cevap vermek istemedim Nur Hanıma...<br />
<br />
Boşalan ÖSYM başkanlığına Prof. Ali Demir atandı biliyorsunuz... Kendisini tanımam... Mutlaka değerli bir bilim adamıdır... Gazetelerde ilk resmini gördüğümde içimden bir "eyvah" sesi geldi her nedense... Fiziksel görünümünden yeterli elektriği alamadım herhalde... Kılığı, kıyafeti "yanlış seçim" der gibi bişeydi işte... Ama bunu kimseyle paylaşmak istemedim... Aslında hala da paylaşmak istemiyorum... Bu konuda gerçekten samimiyim... Çünkü tanımıyorum ve sadece fiziki görünüşüyle insanları değerlendirmek istemiyorum... Hem de bir resme bakarak...<br />
<br />
Ben aslında insanların fiziki görünümüne bakarak çıkarımlarda bulunmayı sık yaparım... Bu konuda bir hayli de başarılı olduğumu düşünürüm... Esasen pek yabana atacak bir yöntem de değildir bu... Ne de olsa özü yüzüne yansır insanın... Gözlem yeteneğinize bağlı olarak başarıyla kullanabilirsiniz bu yüz okuma yöntemini... Ama ben bir defasında fena yanıldım bu yöntemde... Onun için iddialı değilim artık... <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL8CBe7qKnZScMymQOGAY4Rs5BHquowwIrFQVGUMRcW9hsQsAtZQIXVX8Eh42GyYiK7S9Qc-dSVfkusdxb6Rler1b0mCUADQcgpfpYAJo_Ys-lSATCIixa_JhmGvXJYd0yDsxFyloPZ88/s1600/Temel+Kotil.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhL8CBe7qKnZScMymQOGAY4Rs5BHquowwIrFQVGUMRcW9hsQsAtZQIXVX8Eh42GyYiK7S9Qc-dSVfkusdxb6Rler1b0mCUADQcgpfpYAJo_Ys-lSATCIixa_JhmGvXJYd0yDsxFyloPZ88/s200/Temel+Kotil.jpg" width="200" /></a></div>Yanılmam THY Genel Müdürü Temel Kotil'de oldu... Onu medyada ilk gördüğümde "seneye varmaz çakılır bizim teyyarelerin hepsi" demiştim... Nedense o görüntü ile THY Genel Müdürlüğü'nü tek kareye oturtamamıştım... Apronda deve ve terlikli umre görüntüleri de "tamam bu iş" dedirtmişti bana... Ama öyle olmadı... Şahlandı THY onun döneminde... Hem karlılıkta, hem de ciroda aldı başını gitti... Bir dünya markası olma yolunda ilerliyor bizim THY artık... Ki araştırdım, bu başarıda kilit isim Temel Kotil'miş... Bu nedenle yüz okumayı sadece hobi olarak yapıyorum artık... Esaslı konularda ihtiyatlı davranıyorum... Yanılma payını hiç gözardı etmiyorum...<br />
<br />
O nedenledir ki, Prof. Ali Demir konusunda bişey söyleyemiyorum... Bir kanaat tabiki oluştu bende ama... Etrafa anons edecek kadar değil... Bekleyip göreceğiz artık... Umarım başarılı olur, umarım şaha kalkar ÖSYM onun döneminde... Başarı dileklerim onun için...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-5976832235856687815.post-2097661232235311352010-10-01T17:50:00.000+03:002010-10-01T17:50:55.900+03:00Kıskandım Hanefi Avcı'yı...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhILmk9BGDEglGzB56pT3sMj3OKrAtxEt5SZQc3ScZoGg-CK2Z0Ez6rCzbgz1aMHtFzR-RLzw9xgf7pTCpVBlKN79mSKeof89KDNzycgVTn5KDjiWACTPnYFOdMVqKP2iEIgQTUoCp-Eys/s1600/Hanefi+Avc%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="152" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhILmk9BGDEglGzB56pT3sMj3OKrAtxEt5SZQc3ScZoGg-CK2Z0Ez6rCzbgz1aMHtFzR-RLzw9xgf7pTCpVBlKN79mSKeof89KDNzycgVTn5KDjiWACTPnYFOdMVqKP2iEIgQTUoCp-Eys/s200/Hanefi+Avc%C4%B1.jpg" width="200" /></a></div>Garip haller oluyor bana... İlk defa tutuklanıp kodese tıkılan birini kıskanıyorum... Keşke yerinde ben olsaydım diyorum... Biliyorum ki hapishaneler artık eski bildik hapishaneler değil... Değişti, gelişti... İmkanları, konforu arttı... Avrupa Birliği komiserleri her gün teftişte... Şurası olmamış değiştir, burası olmamış değiştir... Hapishane değil, yaz kampı sanki... Sıradan bir mahkum da değilsin... Gardiyanlar, müdürler biraz da müsamaha gösterdiler mi kıralsın işte... Ne de olsa medyatik birisin sen... Yazılıp çizilene bakılırsa, normal hayatın da pek mahkumlarınkinden farklı geçmemiş... Hiç tatil yapmamışsın... Hiç lüks bir lokantada yemek yememişsin... Şöyle bir eğlenip evkar dağıtmamışsın hiç... Öyleyse ne farkeder? Ha silivri kodesi, ha Eskişehir polis lojmanı...<br />
<br />
Sen kodeste yatıp dinlenirken, kitabın da iyi satıyor maşallah... Geçenlerde Migros'ta dolaşırken gördüm... Onbeşinci baskıyı yapmış, fiyatı da 25 gaymek... Yine bu günkü Hürriyet'te vardı, satış rakamı 600 bini geçmiş... Konu biraz daha gündemde tutulursa haftaya bir milyonu geçer... Sanırım o kadarını da planlamıştır kurt polis şefi... İyi kazanç... Orta ölçekli bir KOBİ'nin yirmi yıllık kazancı sayılır... Allah daha da çok versin... <br />
<br />
Şaka yollu da olsa olay bu... Ergenekon, referandum falan derken bir de Hanefi Avcı meselemiz oldu artık... Hangi kanalı açsam mevzu aynı... Hanefi Avcı, kitabı Haliçte Yaşayan Simonlar ve son tutuklanma hadisesi... Habercilere malzeme bol... Az kalsın unutuyordum, bir de ortaya çıkan sevgilisi... Bu da üzerine ballı kaymak artık... <br />
<br />
Kitabı daha tam okuyamadığım için o konuda şimdilik yorum yapamıyorum... Malumunuz 500 küsur sayfa... Daha yüz sayfa kadarını okuyabildim... Başkasına belki de en sıkıcı gelen bölüm burasıdır ama ben ilgiyle okudum... Zira burası ilk göreve başlama anılarını içeriyor... 1976 yılında Mersin'in Gülnar ilçesinde komiser olarak göreve başlıyor ve dört yıl kadar burada görev yapıyor... Ben de bir yıl sonra, 1977 yılında tam burada ortaokula başlıyorum... Yani üç yıl aynı caddeleri arşınlayıp, aynı lokantada çorba kaşıklıyor(muş)uz... Zira Gülnar küçük bir kasaba... Köy gibi bir yer... Şimdi de çok farklı değil ama o yıllarda iki küçük caddesi, iki üç kahvehanesi, bir pastanesi, iki eczanesi, iki de lokantası olan olan küçük bir yer... Geçmişde üç yılımız kesişmiş... O genç bir polis, ben de köyden okumak için kasabaya gelmiş toy bir öğrenci... Sağ sol kavgalarında ilgiyle izlediğim üniformalılardan birisi hiç şüphesiz oymuş... Kitabında bahsettiği anılarında kendi geçmişimden de bir kesit yakaladığım için Avcı hikayesi ilginç geldi bana...<br />
<br />
Bu konuda sanırım daha çok yazı yazarım ben... Onun için şu an pek uzatma düşüncesinde değilim... Bir giriş olsun bu yazı... Aslında merak da etmiyor değilim... Bu kitabın zamanlaması niye böyle oldu... Kitap yayınlandı, niye peşinden örgüt üyesi gerekçesiyle tutuklama geldi... Kitap yazıldığı için mi tutuklandı, yoksa tutuklanmamak için mi kitap yazıldı?.. Bu ve benzeri soruların cevabı henüz yok... Bu konular daha çok meşgul edecek gibi bizleri...<br />
<br />
Giriş bu kadar... Gelişme ve sonuç bölümlerinde görüşmek üzere...Deliler Teknesihttp://www.blogger.com/profile/18242122299622118576noreply@blogger.com7